XVII- "Z"

723 484 172
                                    

17. BÖLÜM
‘’Z’’

Kafamızdaki şeytanlar bir bir çivilerken kendini haz duyuyorduk bundan. Gitmelerini istemezdik; çünkü hepimizin içinde vardı kötülük. Zaman zaman kurtarıyorlardı bizleri, sonra öyle bir kahkaha atıyorlardı ki bileklerindeki kelepçeleri koparacakmışçasına yankılanıyordu demir sesleri. Onlar orada mutluydu; biz de bulunduklarından. Kapalı kapılar ne zamandan beri bu kadar gürültülü olmuştu bilmiyordum lakin eskisi kadar ürkütmüyordu. Saat geçiyordu. Tik, tak. Tik, tak.

Atlas ile yemek yemiştik, öğle saatlerindeydik ve mahkemeye daha vardı. O oturma odasında telefonu ile ilgilenirken odasındaki eşyalarını inceliyordum. Bu odaya adım attığım ilk andan beri aklıma takılan yapbozlarını incelemek istemiştim daima. Hepsine bakmış; yerine koyacakken rafın en arkasında, minik bir tanesini gördüm. Göğsümden karnıma inen ateş kalbimi hızlandırmıştı; üstü temiz olmasına rağmen oldukça eski görünüyordu. Paketini açarken kalbim bedenimden kopup çıkacak gibi hissediyordum. Çıkardığım yapboz tahmin ettiğim gibi oldukça eskiydi ve üstündeki resim düşünceye daldırmıştı beni. Gözlerimi kapattım, o sesleri duydum. Kreşteydim. Arkadaşımla.

‘’Bunu al aykadaşım. Beni hiç unutma olur mu?’’  Kafasını sallıyordu kafamdaki silik çocuk silüeti. Ama gözlerini çok net görüyordum, masmavi gözleri her an damlayacak gibi duran yaşlarla doluydu. Ben neden onu hatırlamıyordum? Neden adı zihnimde kayıptı? Biz neden oradan taşınmak zorunda kalmıştık? Soruların ağırlığı başımı ağrıtmaya başlamıştı ama sesler susmuyordu. Parçalara dokunuyordum birer birer. Arkalarında çoğunluğu silinmiş kalem izleri vardı, bir tanesinde dört yazıyor olmalıydı. Üç ve sekiz. Ama hepsi okunmuyordu.

‘’Seni çok seviyoyum peyi kızı. Unutma beni.’’ Yutkunamıyordum. Gözlerimi sımsıkı kapatmış sesleri dinliyordum; aklımı kaçırmış da olabilirdim. Bu sesler benim çocukluğuma mı aitti? Peki zihnim bana ne hatırlatmaya çalışıyordu? Ben bunları unutmuştum ve bastıran şeyler şu an yok muydu? Neden hatırlatıyordu bunları aklım? Ne anlamam gerekiyor bilmiyordum ki.

Çocukluğumda her pazar: banyo yapmamın ardından yapboz yapardım. Birçok çeşitleri vardı çalışma masamın çekmecelerinde. Parçaların arkasına sayı yazar, başkalarıyla oynarken hile yapar daima kazanırdım. Her yapboz parçası hedefe ulaşmamda birer basamak olurdu ve ben bitirince o kadar neşelenirdim ki tüm evi turlar tozu dumana katardım. Yalnızca ona yenilmiştim, adını dahi hatırlayamadığım tek arkadaşıma. Hilelerime rağmen kendi tasarlamışçasına parçaları birleştirir benden önce bitirirdi. Öyle hırslanıyordum ki onunla yaparken bunu fark edip bilerek yapamıyor gibi davrandığı olmuştu. Minik eli ile ağzını kapatıp kafasını çevirip gülerdi, bana belli etmediğini düşünürdü ama görüyordum. Yine de bozmuyordum onu, görmezden geliyordum. Bir süre sonra hırsım sevgiye dönüştü ve ondan başkasıyla oynamadım. Ya onunla, ya tek. Hayatından çıkmak zorunda kaldığımda ona en sevdiğim yapbozu hediye etmiş, iyi bakmasını söylemiştim. ‘Bir gün tekrar buluşacağız ve ben o güne kadar kimseyle yapmayacağım’ demiştim.

‘’En son yapboz yaptığımda kreşe gidiyordum.’’

‘’İnci gibi.’’

‘’Evet, İnci gibi. Beş yaşındayken. Sonra hiç yapmadım. Şimdi senin için yapacağım.’’

‘’Teşekkür ederim sevgilim.’’

‘’Şimdi rica mı edeceğim?’’

‘’Şimdi rica edeceksin.’’

ÇERÇEVEYE ASILAN RUHLAR (+18)Onde histórias criam vida. Descubra agora