XXVI- "Gerçek"

566 365 313
                                    

26. BÖLÜM
‘’Gerçek’’

Satırın başında refakatçılık yapan kalem: aslında satırı değil kendini bekler. Yazmayı, satırı doldurmayı. Çünkü biliyordur ki: kişi kendini sevmezse kimse sevmez. Mürekkebi soluğudur onun. Belki binlerce kez nefessiz kalır ancak doğrulmayı bilir. Onu tutan eller ise yüreğini bıraktıklarıdır. Yazılmak ister, eller hep onu sarsın, o hep tutulsun. Fakat kabullenecek el çok nadirdir onu. Gelir, yazar, bırakırlar. Kalem, sevilmek ister. Kalem, yazmak ister. Kalem, yazılmak ister.

Ve kalem, aklından dahi geçmeyen şeyleri yazmak zorunda bırakılır.

Islak kaldırımlardan topladığı yıldız tozlarının parıl parıl parladığını gördüğünde avuçlarını dökülmemesi adına sımsıkı kapattı. Koşar adımlarla yürümeye devam ediyordu ki cebinden düşen küçük kağıdı havada yakaladı. Bunu ne zaman cebime koymuştum, diye kendi kendine mırıldandığında yazılı olduğunu fark edip açmaya karar verdi: ‘’Eve git.’’ Yanında gülücük bulunan bu not onu epey ürkütürken kağıdı yere bırakıp eve koştu. Kapı açıktı ve tüm yağmur eve dolmuştu. ‘’Anne! Neredesin?’’ Paçasına kadar ıslatan sular yürüdükçe çıplak tenine sinip üşütmeye başladı. Mutfağın çaprazına ilerlediği an kanlar içinde yatan annesini gördü. ‘’Anne! Yıldız tozlarını getirdim. Seni iyileştirir.’’ Yanına ilişip avuçlarını açtığında bir tane bile yıldız tozu yoktu. ‘’A, ama nasıl olur?’’ Gözleri kocaman açılmış, göz bebekleri küçülmüştü. Bilirsiniz ki: hoşnut kaldığınız şeyler karşısında göz bebekleri büyür, aksi olduğunda ise küçülürmüş. O kadar hayal kırıklığı yaşıyordu ki bu adeta korkuya dönüştü. ‘’Seni nasıl iyileştireceğim şimdi anne?’’ Sonra izlemekten oldukça keyif aldığı, annesiyle her hafta sonu gittiği tiyatrolardan biri geldi aklına. Minik kollarını havaya kaldırarak yutkundu. ‘’Abrakadabra!’’ Annesinin elini tutup avuç içini öptü. Gözyaşları çenesinden kayıp kadının bileğine akarken bıraktığı el yere düşerek sert zemine çarpmasına neden oldu. ‘’Abrakadabra.’’ Ağlıyordu. Neden annesi hala kalkmamıştı? İzlediği film de bu söz söylendiğinde istediği her şeyi yapabiliyorlardı oysa ki. Net görmek adına gözlerini temizledi ve son kez dillendirdi: ‘’Abrakadabra.’’

Olmadı. Annesi göz kapağına batan kirpiklerini oynatmadı. Elini kaldırıp yüzünü okşamadı yavrusunun. Sonra ardından titrek bir ses duydu:

‘’Ağlama güzel kızım... Ağlama yıldız tozum... Özür dilerim...’’

Camı yumruklayan yağmur damlalarını duydum. Duvarda olduğunu anımsadığım saatin çubuklarının sesi beynimde atıyor gibiydi. Akrep yelkovanı yakalayabilmiş miydi acaba? Kolumdaki acıyan damar yolundan bedenime giren sıvıyı hissettiğimde düzeneğe bağlı bir serum olduğunu anladım. Gürleyen gök, göz kapaklarımı titretmeye başladığında ellerimdeki ellerini hissettim. Parmak uçları avucumda daireler çizen kişi Atlastan başkası olamazdı değil mi... Gözlerimi aralamaya kalktığım an çakan şimşeğin ışığı geri kapatmama neden oldu. İçimde anlam veremediğim bir ağrı vardı ve kafam uyuşuktu. Midemde hissettiğim bulantı yutkunmama izin vermezken onun kusursuz sesini duydum: ‘’Sevgilim.’’ Tam tahmin ettiğim kişiydi. Son olayları hatırlamaya çalıştığımda yine onun sesini duydum lakin ellerimi bırakmıştı. ‘'Doktor! Hemşire! Uyandı.’’ İçeriye girdiğini adımlarından hissettiğim hemşire konuştu: ’’Lütfen çıkar mısınız? Hastayı kontrol edeceğim.’’

‘’Ama...’’ Hemşire Atlas’ı odadan çıkarttığında yanıma ilişip başımda dikeldi. Bana bakıyordu, bunu hissediyordum ancak beni muayene etmek adına bir şey yapmıyordu. Gözlerimi açtığım an gördüğüm şey karşısında nutkum tutuldu. Elindeki yastığı kaldırmış bana doğru tutuyordu. Dudaklarımı araladığım an tek elini ağzıma bastırarak dişlerini sıktı.

ÇERÇEVEYE ASILAN RUHLAR (+18)Tahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon