XXV- "Hep"

504 377 165
                                    

25. BÖLÜM
''Hep''

Bu acı beni uykudan uyandırıp ağlatan bir acı. Göğsüme bıçak sokan, boğazımı gırtlaklayan bir acı. Tırnaklarımı söküp avuçlarıma koyan, parmak uçlarımı iğneleyen bir acı.

Bu acı, varoluşumu sorgulatan, her soluduğumda ensemde hissettiğim silahın ta kendisi.

Uyanıktım ama gözlerimi açıp acılarımı görmek istemiyordum. Bu yüzden dakikalardır böyle duruyor, sessizliği dinliyordum. Kendimi dinlesem ağlardım. Sessizlik Bıdıktan çıkan ses ile bozulduğunda gözlerimi açtım. Çalışma masamın altındaki çöp kovasını ittirmiş; yaramazlık yapıyordu. Çarşafı üzerimden kaldırıp çıplak ayaklarımı sıcak zemine değdirdim. Dağılmış saçlarım gözümün önüne düştüğünde kulağımın arkasına sıkıştırıp ayağa kalktım. Bıdık'a doğru ilerleyip yere çömeldim.

''Sen yine yaramazlık mı yapıyorsun?'' Kafasını severken avucumun içine çıkmıştı bile. Tam bir bebekti. Suratına kocaman bir öpücük kondurup olduğu yere bıraktım ve banyoya ilerledim. Göz altlarım ne kadarda morarmıştı. Yüzümü yıkayıp kağıt havlu ile kuruladım. Nemlendirici sürüp yumuşattığım yüzüme biraz bakım yaptım. Şimdi daha iyi görünüyordum. Saçlarımı tarayıp düzelttiğimde odama geri geçtim. Sakin bir gün geçirmek istiyordum. Bu nedenle kitabımı en son koyduğum yer yani hemen yatağımın baş ucundaki çekmecemi açtım. Yoktu. Ah, ne kadar aptalım! Satırlarını ezbere bildiğim kitabımı Atlas'a vermiştim öyle değil mi? Dalgınlıkla kapatırken gözüme takılan şey durmamı sağladı. Yüsra Teyze'nin verdiği şekerleri geldiğim gün buraya koymuştum. Onları alırken altında duran gizemli kağıda çevirdim bakışlarımı. Buruşmuş, minik bir kağıttı. Şekerleri bırakıp onu aldım; açtığımda karşıma çıkan şey duraksamamı sağladı. Atlas'ın numarası yazılı kağıt. Telefonum olduğu rafı titretirken elime alıp gelen mesajı açtım. Babamdandı.

''Kızım seni çok özledim. Görüşebilir miyiz?'' Sonrasında dün gece de bir mesaj attığını gördüm.

''Zelal, nasılsın kızım?'' Baba... Özlemim yaptığın ihanetin altında kalıyor baba. Bizi neden bu hale getirdin? Dışarıdan söylediğimi fark etmemiştim bile annem içeri girene dek.

''Zelal, babanla görüşebilirsin kızım. İkimizin arasında gerçekleşen şeyler senin bizimle bağını etkilemesin. O olsa o da senin benimle görüşmeni isterdi.'' Gülerek saçlarıma bir öpücük bıraktı. ''Gel hadi, kahvaltı hazırladım.'' Tebessüm ederek elimdeki kağıdı çekmeceme koydum; ayağa kalkıp annem ile aşağı indik.

Yemek masasına oturduğumuzda o eski duygu yoktu. Babamın kurnaz bakışları, annemin hiçbir şeyi belli etmemesi, benim sorgular gözlerle onları incelemem. Saflık vardı: huzur, mutluluk. Annem ve ben vardık. Bundan ötesi olamazdı.

''Anne seninle konuşmam gereken bir şey var. Hatta sormam.'' Annem başı ile beni onayladığında elimdeki çatal ve bıçağı bırakıp ellerimi masaya koydum. ''Biz Bursa'dan neden hızlıca taşındık?'' Ağzındaki lokmayı çiğnemeyi kestiğinde gözleri gözlerime odaklandı.

''Nereden çıktı şimdi?'' Sesi tedirgin olduğunu o kadar belli ediyordu ki çatalını bıraktığında ellerini nereye koyacağını bilemedi.

''Anne,'' Elimi elinin üzerine koydum. ''Bana anlatır mısın? Neden alelacele taşındık?''

''Öyle olması gerekti kızım. Lütfen sorma, Zelal.'' Gözlerimin içine kırgınlık ile baktığında onu zorlamak istemedim ama öğrenmek zorundaydım. O yüzden konuya hemen girdim.

ÇERÇEVEYE ASILAN RUHLAR (+18)Where stories live. Discover now