XIX- "Veda Kayalıkları"

661 461 211
                                    

19. BÖLÜM
''Veda Kayalıkları''

Sana inanmışlığım kendime olan saygımı yitirmeme nedendi fakat bırakmadım. Yürüdüğüm yolların her santiminde çakıllarla doldu ayak tabaklarım. Aldığım her nefesi zehir soludum. Parmak uçlarım acıdı sana dokunuşlarımda. Yandı bedenim kalbimin sana hitaben attığı her saniye. Gül dudakların dokunduğu hücrelerimde taht kurdu, ellerim titredi bakışlarına. Ciğerime sapladığın bıçakları çevirmekten bıkmadın; ben de kan kusmaktan. Eylemlerin çürüttü zihnimi, tenin astı bedenimi. Burnumun direği sızladı seni bağrıma basarken, kitlendi dizlerim. Yağmurlar yağdı; çamura bulandım. Şimşek çakarken ürktüm, durmadı sana koşmalarım. Deprem oldu, ben sana gelirken koca bir enkaz altında kaldım. Gırtlağıma geçen cam parçası yırttı boğazımı; nefesim kesildi. Çok şey söyledim kalbimden, hiçbirini dilim sökmedi. Ben seni severken azaldım, kendimi yitirdim, yaşamımı bitirdim. Seni seviyorum demiyorum ama, ama seni seviyorum bal.

Beni o dört duvar arasına kimin ne sebeple tıktığı hiçbir zaman umurumda olmadı; çünkü hep nefret ettim. Hayatımdan, kendimden, gün sonu dönmek zorunda kaldığım yerden, sarı saçlarımdan, mavi gözlerimden, güzellik algısına uyan mükemmel fiziğimden, makyaj gerektirmeyen bebek cildimden hep nefret ettim. Hangi ebeveyn çocuğunu bırakıp kendi hayatına devam edebilir aklım almıyordu. Ardındaki sebepleri araştırdım, gizlice girdiğim yurdun arşiv odasında dosyaların hepsini talan ederek inceledim. İki suçlu buldum, sadece iki kişi. Onlar bu dünyada olmasaydı hayata güzel başlayabilecektim ama onlar benim hayatımı çalmışlardı işte. Giyeceğim kıyafetleri, yiyeceğim yemekleri, takılacağım arkadaşlarımı ve belki de hobilerimi. Bana kim neden Güneş adını koymuştu bilmiyordum ama adımdan da nefret ediyordum. Ben aydınlatmıyor karartıyordum bulunduğum her yeri. El attığım her şey bozulup un ufak oluyordu. Yürüyordum, attığım her adımda çatlıyordu kaldırım taşları. Nefes alıyordum, zehir soluyordum her nefeste gökyüzüne. Kirletiyordum dünyayı. Hiç doğmamalıydım belki de. Sonra, sonra onu tanıdım, yani tanıştım. Sezer Kavas. Hayatına onu hastanelik ederek girdim; hayatımı çalanların hayatını alacakken durduruldum onun tarafından. En büyük düşmanlarımın en yakın dostu çıktı kumral saçlı çocuk. Koca gözleri ile öylesine anlamlı baktı ki bana o gece; ne yaptığımı sorguladım. Hayata geliş amacım neydi? Neden o partide elimde kibrit taşıyordum? Annem babam niçin beni terk etmişti? Niye hiç sevilmemiştim ben? Küçücük bir çocuk nasıl hayatınızı mahvetmiş olabilirdi o acımasız yere bırakmanızı gerektirecek kadar. Sonra öptü beni Sezer, öptü. Tuttu elimden, ilk defa biri tuttu elimi sımsıkı, koştuk öylece. Durduğumuzda bir kaldırım taşına oturduk, sordum ona. ''Neden elimi tutuyorsun?'' dedim. Daha önce kimse tutmamış dedi. Alışkınım dedim. Değilsin dedi. Adım umurunda değildi dedim. Güneş dedi bana, adımı seslendi. Onun dudaklarından döküldüğünde anlam kazandı adım; Güneş. Ben Güneştim. Dünyanın tek ışık kaynağıydım ama benim dünyam neden yoktu? Bu nasıl bir denklemdi? Ben nasıl bir labirentin içindeydim, ve neden çıkamıyordum? Elimde harita yokken bilmediğim sokaklarda koşuyordum. ''Ne değişti Sezer?'' dedim. ''Aşık oldum Güneş.'' dedi. Aşık oldum dedi. Aşık oldum. Bana mı aşık olmuştu yani? Dudaklarıma mühür basıldı o an, beynim karıncalandı, düşünemedim. Kaçmak istedim oradan, belki de kendimden. Koştum, sokaklarca koştum, Zühre ablanın yanına geldim. Burada kalıyordum reşit olduğumdan beri. Bana kimse aşık olamazdı; çünkü beni kimse sevemezdi. Ben bile kendimi sevmezken başkası beni sevemezdi. Ne halt etmeye yaşıyordum bilmiyordum ama oksijen israfı derlerdi ya hep, o kişi bendim işte. Yokluğum fark edilmezdi, masaya bir tabak eksik koysalar anlaşılmazdı orada olmadığım. Aylarca görüşmediğim kişilerin gözü aramazdı bedenimi. Olmasam kimse anlamazdı işte. Yok sayılmak koymadı hiçbir zaman bana. Çünkü ben yokum.

ÇERÇEVEYE ASILAN RUHLAR (+18)Where stories live. Discover now