XXIV- "Soykan"

560 388 217
                                    

24. BÖLÜM
‘’Soykan’’

                                           Güneş’in Anlatımıyla

Şapkamı kafama geçirdiğimde ıslanmaktan kurtardığım saç tellerim sevinçle bana baktılar sanki. Pelin Teyzelerin akraba ziyaretine gitmesi üzerine evlerine attığım rahat adımlarım her defasında yüzüme yansıyor; daha çok gülümsüyordum. Sezer beni bekliyordu. O benden bir adım bekliyor ama bilmiyor ki ben uçurum kenarındayım.

Atlas kardeşimdi, evet. Üvey kardeşimdi. Aras ise öz.

Annem beni bırakmıştı. Annem Sude Adanır: Atlas’ı büyütmüş, Aras’ın ölmesine neden olmuş, beni de dört duvar arasına hapsederek yaşamımı elimden almıştı. Peki babam? Babam suçlu değil miydi? Sahi, benim babamın kim olduğunu öğrendiklerinde bizi nasıl bir sonun beklediğini merak etmiyor da değilim.

Kapıyı çaldığım an elindeki tişörtü çıplak vücuduna geçiren Sezer daha önünü göremeden çevirmişti kulpu. Beni gördüğü an sırıttı. İçeriye ilerlediğimde ceketimi çıkarıp başımdan şapkamı aldım.

‘’Ne o? Herkese çıplak mı açıyorsun kapıyı?’’ Gülerek koltuklara yürüdüğünde arkasından ilerledim. Oturduğumda elindeki cd’yi daha önce yurtta kaldığımdan hiç bilmediğim bir cihaza yerleştirdi. Ekranda çıkan uyarıyı mini kumanda ile onayladığında bir saatlik bir film açtığını fark ettim. ‘’The Notebook (Not Defteri)’’ Yanıma geldiğinde aramızda biraz boşluk vardı. Ne ben ilerleyebildim, ne o geldi.

Yarım saat sonrasında filme iyice dalmıştım ki dizlerimin üzerinde duran elime dokundu. Ona döndüğümde yüzünde daha önce göremediğim bir ifade yer aldığını fark ettim. Gözleri her zamankinden farklı bakıyordu yüzüme. Elinin sıcaklığı anlayamadığım şeyler hissetmeme nedenken yanıma doğru kaydı ve aradaki boşluğu kapatmış oldu. Başımı geniş omzuna bıraktığımda dudaklarımı ıslattım. Kocamandı. Geniş omuzları ve delicesine elimi koymak istediğim göğsü dışarıdan ne kadar soğuk olsa da o aslında öyle biri değildi. Onun sesini duyduğumda kafamın içinde kaybolduğumu fark ettim.

‘’Bu hikayenin tek mutlusu sen olacaksın, biliyorsun değil mi?’’ Çatılı kaşlarımla dediklerine anlam veremezken tuttuğu elimi daha sıkı kavrayarak yutkunmamı sağladı.

‘’Benim öyle bir derdim yok Sezer. Sadece, sadece beni oraya bırakanlardan yanıt almak istiyorum ben. Beni anlıyorsun değil mi?’’ Doğrulduğunda omuzundan kaldırdığım başımı çenemden tutarak kendisine yaklaştırdı.

‘’Anlatabildin sarışın, anlıyorum seni.’’ Dudaklarıma biraz daha yakınlaştığında nefesini yüzümde hissediyordum. Gözlerimi kapattığımda elimi kalbinin üzerine götürdüm. Nabzı çok hızlı atıyordu. ‘’Seni o kadar anlamamışlar ki: her cümlenin sonunda, beni anlıyorsun değil mi, diyorsun.’’ Elini saçlarımdan geçirdiğinde alnını alnıma yasladı ve sesli bir nefes verdi. ‘’Seni çok iyi anlıyorum, Güneş.’’

Ayrıldığımızda gözlerimin içine bakmaya başladı. Parmaklarını parmaklarımdan geçirdiğinde ellerimize bakıyordum. Onun o koca elleri, içimde kaybolduğum labirentten kolayca çekip çıkarabiliyordu beni. Yolumu kaybettiğim çıkmaz sokağın dahi anahtarıydı sesi. Geniş omuzları durup yıllarca soluklanabileceğim kadar huzurluydu. Gözlerine bakarken hayattaki rolümü unuttuğum tek kişi oydu işte. Sezer benim, evimdi. Herkes bir gün evine dönerdi ama ben evime dönmemek için hiç içinden çıkmamıştım zaten. Haritaya bakarken bile gideceğim yolu karıştırdığımdan asla dışarı uzatmamıştım kafamı evimin pencerelerinden.

ÇERÇEVEYE ASILAN RUHLAR (+18)Where stories live. Discover now