6.2

14.5K 1.2K 141
                                    

servis şekeriniz geri geldi. bölümü muhtemelen anca sabaha okuyacaksınız, neyse ben de online derste yorumlarınızı okurum artık.

all the things she said • t. A. T. u.

🩺

"Israr etme. Derslere girmeyeceğim Alaz." dedim mızmız bir tavırla. Kampüsteki ağaçların birinin dibine oturmuş son bir haftada olanlar konuşuyorduk. Alaz sırtını ağaca yaslamış, ben de sırtımı onun göğüsüne yaslamıştım. "Bir haftadır gitmiyorum zaten, bir gün daha gitmesem bir şey kaybetmem."

Aslında gitmem gerektiğinin ben de farkındaydım. Zaten dağ gibi olmuş olan sorunumu daha da büyütmeye ihtiyacım yoktu. Ama bu ağacın altı huzur doluydu. Alaz'ın bir eliyle saçımla oynarken diğer yandan da beni dinlemesi beni inanılmaz güvenli bir ortamdaymışım gibi hissettiriyordu. Bunu kaybetmek istemiyordum.

"Ben bir yere kaçmıyorum, biliyorsun değil mi?" diye sordu, sanki aklımdan geçenleri biliyormuş gibi. Göğüsüne yasladığım kafamı arkaya doğru çevirip onunla göz göze geldim.

"Kaçıyorsun. Öğleden sonra profesörümü görmek için hastaneye gitmem gerekiyor, demedin mi?" Benim sorunlarım yüzümden zaten kendi eğitimine yeterince odaklanamıyorken bir de onu oyalayıp tümüyle engellemek istemiyordum. Boş vakitlerini benimle geçirse yeterliydi. Ona ihtiyacımın olmadığını bilsem zaten yanına da uğramazdım, şu günlerde fazlasıyla yoğundu bir de benimle uğraşmamalıydı. "Kalan vaktimizi beraber geçirelim işte. Sonra ben de ders çalışmak için kütüphaneye giderim."

"Ya da sen şimdi dersine gidersin, ben de öğleden sonra hastaneye giderim. Akşam işim bittiğinde de camına taş atarım..." Bu dediği şeye kısa bir an güldükten sonra karnımın üzerindeki elime uzanıp havaya kaldırdı ve avucunun içine aldı. "... sonra da sen aşağıya inersin ve beraber vakit geçiririz."

"Annem de her istediğimde dışarı çıkmama izin veriyordu zaten." dedim kinayeli bir sesle.  "Hem şu an derse girsem de anlatılanları anlamayacağım ki. Önce eksik olduğum yerleri çalışmam gerek."

"Bazen ne kadar inatçı olduğunu unutuyorum." dedi kafasını ağır ağır iki yana sallarken. Duruma daha fazla itiraz etmeyeceğini anladığımda kafamı tekrar önüme çevirdim ve parmaklarımızı ayırıp boşta kalan elini, iki elimin arasına aldım ve anlamsızca parmaklarıyla oynamaya devam ettim.

"Annem telefonum bende değilken sana ne mesaj attı?" diye sordum. Bir yandan da parmak uçlarımı amaçsızca avucunun içindeki çizgilerin üzerinde dolaştırıyordum. Bu sorunun cevabını bilmek bana bir şey kazandırmayacaktı belki ama annemin ne kadar ileri gittiğini merak ediyordum. "Bilmek istiyorum."

"Bence bu kısmı boşver." dedi Alaz elini parmaklarımın arasından çekip bu sefer benim elimi kendi avuç içine alırken. "Seni üzmekten başka bir işe yaramayacak çünkü." Parmaklarını bileğime doğru kaydırıp baş parmağını ileri geri tenimin üzerinde ilerletti. Tenimin karıncalandığını hissettim.

"Keşke bir ay önceki o mutlu halime geri dönebilsem." diye mırıldandım. Tüm bu kaoslardan uzak olan birbirimizi ilk tanımaya başladığımız zamanları hayatımın hiçbir evresine değişmezdim sanırım, en azından yaşadığım kadarını. Güvende ve mutlu hissettiğim nadir anlardandı.

"Neden öyle dedin ki şimdi?" dedi Alaz. "Yoksa beni bu kadar yakından tanımadan önce daha mı mutluydun?" diye alınganlık yaptı. Bu tavrı beklemediğim için dudaklarımın arasından yüksek sesli bir şaşkınlık nidası çıktı. Sonra da gülmeye başladım.

"Yok artık Alaz." dedim gülmeye devam ederken. Nasıl oluyor da her konudan bu kadar alıngan olmayı başarıyordu bilmiyordum ama fazla hassas bir kalbi vardı. Bunu üç saniye öncesinin aksine şu an asık olan suratına bakarak anlayabilirdiniz. "Sevgilim, ne saçmalıyorsun sen ya?"

PSİKOLOG BEYحيث تعيش القصص. اكتشف الآن