16.BÖLÜM| NAMLU

41 2 0
                                    

Keyifli okumalar ...

.........................................................

Anka

Pusat'la geçirdiğimiz keyifli günün devamında bana bir telefon almış ve çok oyalanmadan eve dönmüştük. 

Aklıma gelen sinsilikle , ''Pusat!'' üst katta olan Pusat'a seslendim. Birkaç saniye sonra,

''Bana mı seslendin güzelim?!'' Güzelim diyen ağzını öperiz. Öperiz iç ses

''Evet! Bana Oğuz'un telefon numarasını verebilir misin?'' 

''Kaydet!'' evin içinde bağıra bağıra numara transferi yaptıktan sonra bilindik uygulamaları telefonuma indirip WhatsApp'a girdim. 

Telefonumda sadece  iki kişi kayıtlıydı. Pusat ve Oğuz.  Pusat'ı 'Pusat Kara' şeklinde kaydettiğim de bana attığı kınayıcı bakışları hatırlayıp bir miktar keyiflendim. O beni 'Ankam' diye kaydetmişti. 

Oğuz BARBAROS'la  olan sohbete girip,

''Neden sa yazınca as yazılıyor da hi yazınca ih yazılmıyor?'' yazdım. 

Oğuz anında çevrimiçi oldu. İşi başından aşkın olmasa işsiz diyeceğim ama işsiz değil. Oğuz mezun olmaya yakın babasının ittirmesiyle kendine bir mimari tasarım bürosu açmıştı. Benim kaybolmamdan sonra uzun bir süre büroya gitmediğini daha önce laf arasında öğrenmiştim. Onunda hayatını askıya almasına sebep olmuştum. Baktı büro batmak üzere ve babası onu evlatlıktan reddedecek büronun başına geçmiş ve birkaç aylık arayı hızlıca kapayıp, oldukça büyük bir firma haline gelmiş. Oğuz'a boş adam vesaire desem de işinde çok başarılı bir mimar olduğu kesindi. 

 Yazıyor... 

Oğuz; ''Anka?''

 Eşşoğlumeşhoğdunu benim olduğumu nerden bilmişti. Bu kadar mal başka bir tanıdığı olmadığı için olabilir Kanka.

Oğuz; ''Boşuna düşünme yeni numaramın olduğu çok az kişi var aralarında bu kadar malca bir soru soracak kimse yok zuahhahahahahahahhaha.'' İç sesim haklı çıkmıştı. Hiç bozmayıp devam ettim.

Anka; ''OK bb göt adam.'' sırıtarak WhatsApp'tan çıktım.

Salonda biraz daha oyalanıp mutfağa geçtim. Ocaktaki yemeğin altını kıstım. Yavaşça karıştırırken gözüm dalmış olacak ki Pusat'ın kollarını belime sarışıyla irkilerek transtan çıktım. 

''Ne pişirdin sevgilim? '' Başımı çevirerek omzuma çenesini yaslamış Pusat'ın yakışıklı yüzüne  baktım. Çok bakma eskiteceksin.

''Ispanak.'' Benim bildiğim Pusat yemek ayırt etmiyordu. Ancak yüzünde hoşnutsuz bir ifade gördüğüme de emindim. ''Sevmez misin yoksa?'' O da başını bana çevirdiğinde aramızdaki mesafe yok denecek kadar azdı. Birkaç santim ileri atılsaydı da dudaklarına kavuşsaydım. 

Sıkıntılı bir sesle, '' Yemek ayırt etmediğimi söylemiştim sana ancak Ispanağı çok severek yediğim söylenemez birtanem.'' dedi. 

Dudaklarımı büzdüğümde bakışları dudaklarıma kaydı. ''Hmm, öğrendiğim iyi oldu daha seyrek yaparım. '' Başını yaklaştırıp yanağıma uzunca bir öpücük kondurdu. 

''Elinden zehir olsa da yerim sen canın ne çekiyorsa onu yap.'' Düştük? Düştük. Öpelim? Öpelim. 

Uzanıp yanağına kocaman bir öpücükte ben kondurdum. Yüzünde minik bir tebessüm oluştu. 

Akşam yemeklerimizi yemiş yine televizyon karşısında Blacky'le pineklerken evi telefonumun melodisi doldurdu. Pusat yanımda olduğuna göre Oğuz arıyor olmalıydı. Orta sehpaya uzanıp telefonumu aldığımda yanılmadığımı gördüm. Telefonu yanıtlayıp kulağıma götürdüm. 

PUSATWhere stories live. Discover now