6.BÖLÜM|TRABZON

55 5 0
                                    

Buraya gelmemizin üzerinden iki gün geçmişti.

İlk gün; kahvaltıdan sonra köy içinde gezmeye çıkmıştık. Köy halkı çok samimi insanlarda oluşuyordu. Her selam verdiğimiz insan bir çayımızı iç diyor, kolumuzdan tutup her evin bahçesinde bulunan çardaklara çekiyorlardı. Bu beni her seferinde hem biraz germiş hem  güldürmüştü. Günün sonunda midemiz bir kazan çayla doluydu. Bir bahçenin önünden geçerken çay toplayan bir genç dikkatimi çekmişti. Çocuk başını kaldırıp bana baktığında, Pusat beni çekerek oradan uzaklaştırdı.

Ona; ''Bende çay toplayabilir miyim?'' diye sorduğumda yüzünde minik bir gülümseme oluştu.

''Evin arkasında kocaman tarla var, yarın toplarız olur mu?'' hevesle başımı salladım ve yolumuza devam ettik. 

Eve döndüğümüzde çok yorgundum ama Asiye anneannenin,''Kizum de hade kuymak(muhlama) edecesun.'' demesiyle yine hevesle mutfağa geçtim.

Asiye anneanne, bana nasıl yapılacağını tek tek anlattı ve malzemeleri önüme serdi.

''Maşallah ilk kez yapmağa rağmen, gözunin kararı iyidur.'' ona gülümsedim ve önümdeki çeçil peyniri ve Trabzon köy  peynirini ince ince karışıma ekledim. Onlarda eriyip iyice yedirilince, kenarda duran erimiş tereyağı muhlamanın üzerine döktüm.

Aksam yemeğinde Pusat ve Oğuzun tepkisi, memnun mırıltılardı bu hoşuma gitmişti. Sonrada bir duş alıp yorgunlukla uyumuştum zaten.

Ve bugün, balkonda edilen güzel bir kahvaltının ardından, Pusat'la birlikte Çaylığa baktık. Çay yılda üç kez hasat edilirmiş. ilki Nisan sonu Haziran ortasına kadar sürer. İkinci hasat Haziran sonu Ağustos arası yapılırmış. Üçüncü hasatsa Ağustos ve Ekim ayları arasında sürermiş.  Biz Eylül ayının sonlarındaydık Asiye anneanne çaylarını ekim başında toplamaya başlarmış. Toplanmalarına bir iki hafta daha vardı ancak yine de toplanabilirmiş. Yani bizim toplamamızda bir sorun yoktu. 

Pusat; ''Gel, teyzem sana yöresel kıyafetlerden versin.'' gözlerim heyecanla büyüdü. Bu tepkime güldü. Evin içinden ön tarafa geçtik ve Yasemin teyzeyi bulduk.

Pusat ,''Teyze, ha bu kiza Bizum yöresel kiyafetlerden veresun da bir tattıralum buralarun havasınu.'' şivesiyle konuşunca, şaşkınca ona baktım. Bana gülümsedi ve teyzesinin yanında bırakıp gitti.

Yasemin teyze arkasından içli içli baktığında anlam veremedim o da hemen kendini toplardı ve  gülümseyerek ;''Hade gel de senu hazurlayalum.'' Elime bir çember, bir şalvar, bir entari , bir kuşak ve bir peştemal verdi. Verirken isimlerini de söylemişti. Yöreden yöreye isimlerinin çokça değiştiklerini de ekledi.

Giyinip çıktığımda, kapının önünde bana gülümsedi ve omuzlarıma bir de keşan koydu. ''Teşekkür ederim, Yasemin teyze.'' dedim ve evin içinden arka çıkışa gittim. Pusat ve Oğuz beni orada bekliyordu.

Beni ilk gören Oğuzdu.

''Anka baya uyum sağladın he,  seni burada bırakıp, Pusat'la ben dönelim en iyisi.'' kaşlarımı kaldırarak ona baktım.

''Valla bana hava hoş, bıktım sizden.'' Oğuz kalbi acımış gibi elini kalbine götürdü ve yüzünü buruşturdu. Şapşal. Yanına gidip yanaklarını sıkarken;

''Bu acıttı.'' dedi. Güldüm ve  koluna girip çaylığa yöneldim. O sırada Pusata hiç bakmadığımı fark ettim arkada kalmıştı. Dönüp ona baktığımda göz göz geldik. Hala aynı yerde bekliyordu.

''Pusat! Gelmiyor musun?''

''Malzemeleri alıp geliyorum!.'' Başımla onaylayıp, Oğuzla ilerlemeye devam ettim. Çayların arasına geçip derin bir nefes aldım. Evlerimize hazır pakette gelen çayı andırır bir kokusu vardı ancak evimizdekiler kurutulmuş olduğundan çok daha baskın bir kokuya sahipti.

PUSATWhere stories live. Discover now