10. BÖLÜM|GERGİNLİK

49 4 0
                                    

''Gerçekten o kadar katlanılmazsın ki. Bazen bir an önce bitse de kurtulsam senden diyorum. '' diyip arkasını döndü. Olduğu yerde kalması da saniyeler içinde gerçekleşti. Elini yumruk yaptığını gördüm ama arkasını dönmedi. Pişman olduğunu daha o an hissetmiş ve affetmiştim bile oysaki, beklemedi odanın kapısını vurdu ve gitti.

Kendimi koltuğun üzerine bıraktım. Ağlamayacaktım. Bugün olanları gözümün önünden bir bir geçirdim.

Sabah kahvaltımızı yapmış ve odamıza çekilmiştik. O art arda telefon görüşmeleri yaparken telefonu kapadığı bir boşlukta dışarı çıkmak istediğimi söylemiştim ancak o 'hayır' dedi. Sıkılmıştım. Zaten iki senedir içerideydim.

''Pusat dışarı çıkmak istiyorum.'' tam telefonu kulağına götürmüştü ki bunu söylememle durdu. Gerildiğini hissettim.

''Anka! olmaz dedim. Üsteleme.'' sesi olduğundan daha sert çıkınca biraz ürkmüştüm ama geri adım atmayacaktım.

''Neden? Çünkü canın öyle istiyor.'' Bana bakışları sertleşmeye başladı.

Başını onaylar gibi sallayıp; ''Evet canım öyle istiyor.'' Dudaklarımın istemsizce aşağıya doğru büzüldüğünü hissettim. Susmayacaktım.

''Peki Pusat o zaman sen odada tek kalabilirsin. Yeter. Ben çıkıyorum.'' Ayağa kalkıp kapıya doğru yöneldiğimde canımı acıtmayacak şekilde kolumdan tuttu. Bugün Pusat'a bir şeyler olmuştu ancak çözemiyordum.

''Hiç bir yere gitmiyorsun. Görmüyor musun bende yoruldum. Çıkma diyorsam çıkma işte. Söz dinle.'' Gözleri o kadar boş bakıyordu ki. Bir duygu aradım ancak bulamadım. Şuan ki tavrından ziyade birlikte çıktığımız bu yolda bana sorunlardan bahsetmemesine üzülüyordum, her şeyi o yüklenemezdi.

'' Çok yorulduysan dönelim İstanbul'a. Ailemin yanına. Orada bana bakıcılık yapmak zorunda kalmazsın.'' Kolumu bıraktı ve arkasını döndü. ''Pusat yanımda kalmak için ısrar eden sensin.'' Bunu yüzüne vurur gibi söylemek istememiştim aslında ama çıkıvermişti.

''Gerçekten o kadar katlanılmazsın ki. Bazen bir an önce bitse de kurtulsam senden diyorum.'' Odadan çıkışını boş gözlerle izledim. Söylediği şeye o kadar şaşırmıştım ki . Böyle bir cümleyi hak edecek ne yapmıştım ki? Belki de sebebi vardı.

Bu kadar çok sorun çıkardığımı sanmıyordum. Şımarıklık ettiğimi de ama ona göre öyleydi belli ki. Gözlerimin yandığını hissettim. Ağlamak istemiyordum ve buna engel olmak için kendimi oturduğum koltuktan destek alarak kaldırdım. Etrafıma bakınca bir an kendimi bu odaya yabancı hissettim. İlerleyip balkona açılan camlardan geçtim ve korkuluklara yaslanıp etrafı incelemeye başladım. Gururum kalk eşyalarını topla ve İstanbul'a dön dese de. Dışarısı hala benim için tehlikeliydi ve bunu yapamıyordum. Aklımsa Pusattaydı. Gerçi şu son günlerde aklımın ondan uzak olduğu bir gün var mıydı ki? Kendime acır gibi gülümsedim. Yoktu. Şu son olaydan sonra hissettiğim bu tuhaf duyguyu reddetmek konusunda kararlıydım. Adını bile koymadan yok ettim.

Terastaki bir kuş yuvasını andıran hasır sallanan koltuğa oturdum. Bir bacağımı kendime çektim ve başımı yasladım. Aşağıdaki ayağımla hafif hafif kendimi sallamaya başladım. Beynim düşünmeyi şu andan itibaren bırakmıştı. Düşünmeyecektim.

PUSAT

Anka'yı otel odasında gereğinden fazla yalnız bıraktığımı fark ettiğimde oturduğum yerden kalktım ve otelimize doğru ilerledim. Ne Anka'yı ne ona son söylediğim kelimeleri düşünecek durumum yoktu. Babası Anka yok olduğunda kendini işine fazlaca vermiş ve hatrı sayılır bir zenginliğe ulaşmıştı. İki sene önceki adam ve şimdi ki adam aynı değildi. Benden istedikleri de artık beni zorlamaya başlamıştı. Başımı iki yana salladım düşünmeyecektim. Anka bulundu ve sırada onu kaçıranlar var. Önemli olan Ankaydı ve o da buradaydı. Şimdilik sadece bunu düşünecektim.

PUSATHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin