Bölüm-1

397 38 12
                                    


Herkese merhabalar. Bu güzel süreçte bizi yalnız bırakmayıp okuduğunuz için hepinize teşekkürler. Hikayemiz angst olmayacaktır, bu konu hakkında çok fazla soru aldık. Lütfen oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın. Fikirleriniz bizim için önemli. 

Hepinize iyi okumalar.

------

'Soo şunlara bakar mısın ne kadar güzeller, renkleri farklı farklı!' işte güzel günlerimin başlangıcı olan adam ve elinde bir demet yaprak. Başkaları onun elindeki yapraklara şaşırırken ben mutlu oluyordum. Nasıl oluyordu da birkaç ay öncesine kadar yaşadığı o akıl almaz olayları unutup hayatına devam ediyordu anlamıyordum. Aslında bu kafamda sürekli dönen bir soruydu. Acaba Jongin gerçekten iyi miydi yoksa bana iyi gibi mi davranıyordu. Bunu onunla konuşmayı denesem de bana sürekli 'Dünde kalmamam ve yaşadığımız bu güzel günlerin kıymetini bilmem bir sorun mu?' diyordu. Haklıydı aslında ama yine de cehennem gibi geçmiş üç yılını ona bu kadar kısa sürede unutturabilmeyi düşünmemiştim. Belki de hala o cehennemin içinde oluşumdandı ama Jongin bana gün ışığı olmuştu. O bana buranın bir kapısı olduğunu göstermişti. Bu cehennemin kurtuluşunun var olduğunu hatırlatıyordu her bir sözüyle bakışıyla gülüşüyle. Belki de minnet duyduğu için böylesine samimiydi bana bilmiyorum ama ne hissediyorsa asla ama asla bitmemesi ve üzerinden yıllar geçse de hiç değişmemesini diliyordum. Bu dünyada çok fazla kalabalığı ve tıka basa dolu yalnızlığı olan bir insanım ben. Jongin bu cehennemde ben zebani değilmişim gibi bana tuhaf şekilde normal hissettiriyordu.

Dünyasında var olan her güzel şeyi bana getirmeyi adeta kendine görev edinmiş gibiydi. Mesela en sevdiği parkı, en sevdiği cevizli çöreği, en sevdiği meyve suyunu hep bana ayırırdı. Bulduğu her güzelliği benim de görebilmem için bazen kilometrelerce kendine yük edinerek taşıdığı olurdu. Taşıyamazsa mutlaka fotoğraflarını çekerdi. Hafta sonlarım onsuz geçtiği için hiç sevmezdim. Hafta sonlarım bana beni hatırlatan günlerdi. En azından hafta içi yaşadıklarımın tesellisi Jongin'i görebilmekti. Okuldan eve dönerken acaba bugün hangi eksikliğim yüzüme vurulacak diye bekliyordum. Bugün ne hata işlemiştim bilmeyerek. İşin aslı küçükken daha çok küçükken kreşten dönerken çöreklenmişti bu his içime ve hala benimle beraberdi. Kaç yaşında olursam olayım benim en sevmediğim yol eve dönüş yoluydu. Eviniz sizin en güvenli olduğunuz yer en çok huzur bulduğunuz mekandır demişti öğretmenim. Biliyordum bu ev benim evim değildi. ama yıllardır tüm dönüş yollarım ev denilen bu cehenneme çıkıyordu. Bazen tanrıya çok kızıyordum neden ben diye neden dünyada milyarlarca insan içinde ben. Neden ben bu aileye tek çocuk olarak gönderilmiştim. Neden bu görev omuzlarıma çivilenmişti. Neden nefes almamın bile suç olduğu bu evde yaşamaya mahkum edilmiştim. Bir süre sonra tanrıya kızsam da işlerin aynı devam ettiğini gördüm. Ben de tanrıyla ilk görüşmeme birçok kalp kırgınlığı ve acı anı biriktirmeye başladım. Buna hala devam ediyordum ta ki Jongin ile karşılaşana kadar. Sanırım tanrı benden aldıklarını bana Jongin'i vererek özür diliyordu benden. Upss!! Böyle bir özrü hiç beklemiyordum doğrusu muhteşemdi her gece ağlamama değecek türden bir hediyeydi o tanrım. Beni duyduğunu beni gördüğünü biliyordum. Ben doğdum doğalı Anna dadı ile beraber büyüdüm. Bunu da biliyorsun tanrım onu da bana sen göndermiştin. Bu iki muazzam insan bana acılarımı unutturacak türdendi. Zamanla onun yaşlanışı içimi burksa da beni seven benimle ağlayan ve bana her şeyin geçeceğini söyleyen tek insandı Anna dadı. Fakat artık Jongin de vardı.

Jongin hafta sonlarını çok severdi. Hem ailesi ile beraber oluyordu hem de bana gösterecek birçok güzel şey bulacağını söylüyordu. Jongin isterse bir bataklığa düşsün orda lotus çiçeğini bulup bununla mutlu olacak hatta iyi ki o bataklığa düşmüşüm diyecek tek insandı. Bense yalnız başıma odamda oturur ya da büyükbabamın 'Bir erkeğin el rehberi' isimli el kitabında bulunan 'Her erkek at sürmeyi bilmelidir!' kuralını geçebilmek için çabalardım. Ailemin tuhaflığı fantastik filmlerdeki üvey aileler ile yarışırdı. Hadi ama potter benim beklediğim bir mektup dahi yok o yüzden asla benle boy ölçüşemezsin. Gerçi artık ben de siyah renginden başka sadece grinin kullanıldığı odamda o hayatıma girdiğinden beri farklıydım. O yağmurdan sonra görünen rengarenk gökkuşağı gibi doğuyordu birden odama. Tek bir mesajıyla gülümsetiyor tek bir kelimesiyle dünyanın en değerli insanı benim dedirtiyordu. Jongin öyle güzel bir insandı ki onu gördükçe göresim geliyordu. Herkes bana onda ne bulduğumu sorup onun gibi biriyle takılmamamı söylüyordu. Özellikle ailem. Ama nedenini anlamıyordum. Kilolu olması mı sorundu tüm evren için?! Gerçekten önemli olan kilosu muydu?! O çocuğun ne kadar güzel olduğunu, ne kadar zeki olduğunu ve ne kadar sevgi dolu olduğunu göremiyorlar mıydı?.. Gerçekten insanları anlamıyordum. Hoş artık hiçbir insana ihtiyacım yoktu ben gerçek dostumu bulmuştum. Hem onu yalnız bırakmaları işime geliyordu. Bu sayede Jongin'i başkalarıyla paylaşmak zorunda kalmıyordum. Zaten istesem de paylaşabileceğimi zannetmiyordum. Konu Jongin olunca dünyanın en bencil insanına dönüşüyordum birden. Sadece benimle arkadaş olsun, sadece bana baksın, sadece bana gülsün istiyordum. Onun gülerken kısılan gözleri içimde bir buzul kütlesini tek başına eritiyordu. Ailem beni buzdan bir şato olarak inşa ederken Jongin her seferinde beni çayır çimen içinde bir kulübeye çeviriyordu. Bazen bu durum kalbimi aşırı heyecanlandırıyordu. Sanırım uzun yıllardan beri ilk defa gerçek bir dostum olduğu için böyleydi bu durum.

Ne Zamandır SendeyimWhere stories live. Discover now