Bölüm - 20

159 21 42
                                    


Doh Kyungsoo


"Oğlum nerede?! Çabuk söyle oğluma ne yaptın cani herif!!"

"Çık dışarı!"

"OĞLUMU ALMADAN HİÇBİR YERE GİTMİYORUM! OĞLUMU VER BANA!"

Teyzemin saçma sapan çığlıkları video görüntülü olarak katıldığım toplantıyı bir hayli zor duruma düşürmüştü. Tercümanın bir çeviri yapmayacağından emindim ama bu rezilliğin şu an yaşanıyor olması canımı sıkmıştı. Hemen güvenliği arayarak acil durum sinyalini devreye sokmuştum.

Yukarıya gelen bir grup güvenlik görevlisi teyzemi alıp odamdan uzaklaştırmıştı. Şimdi güzeldi. Bu sessizlik harikaydı.

"Baylar yaşanılan olaylar adına çok üzgünüm. Burası bir Doh hastanesi burada kaos oksijen kadar normaldir!" söylediklerime onlarla beraber gülerken içimden bir hafta önceki seansımdaki sorulara cevap arıyordum. Neden mi normal değildim. Nasıl normal olabilirdim ki?

Toplantı bittikten sonra epey yol kat ettiğimin farkına varmıştım. Artık asya pazarından daha çok Avrupa dikkatimi çekiyordu. Ve ben bunun içi tam tamına on yılımı vermiştim. İstediklerimi alıyorken bu şirketi nasıl öyle kolay bırakacaktım ki!

Yerimden kalkıp pencereye doğru ilerlemiştim. Seul'de bulunan binaların en yükseklerinden biriydi bu bina. Dedem özellikle bu kadar yüksek olmasını istemişti.

'İnsanları gözünde fazla büyütmemelisin Kyungsoo! Onları ezmen göz açıp kapayana kadar sürmeli. Bir insan için saatlerini harcayamazsın! Sen bir Doh varisisin! Sen benim oğlumun yapamadığını yapacaksın!'

Geçmişte dedemle bu binaya defalarca kez gelmiştim. Özellikle üniversite zamanlarımda. Artık onların istediği gibi birisi olduğum zamanlarda. Jongin gittikten sonra nasıl baş edeceğimi bilememiştim. Ben de akışa bırakmıştım kendimi. Daima istediği o insan olmak için çabalarken içimde bir yerde bir güneş vardı. yağmurlarımdan sonra açar bana gökkuşağını bahşederdi. Ama artık ne dadım ne de Jongin vardı hayatımda. Yağmurda yaşamaya alışmalıydım.. Gök gürlediği zaman o sesi duyduğuma memnun olmalıydım. Hayatımdaki tek ışık kaynağının şimşekler olduğunu da unutmamalıydım!

Dayım..? şimdi neredeydi acaba.. Evimizde dayımın adının geçmesi adeta ölümcül bir günahtı. Kimse ondan bahsetmezdi. Bazen dedem bana öğüt verirken her şey senin iyiliğin için derdi dayın gibi olmaman için.. Dayım kimdi bilmiyorum ama şimdiden ondan daha kötü durumda olduğum kesindi.

Aklıma toplantıdan apar topar attırdığım teyzem gelmişti. Onun bulunduğu yeri sekreterimden öğrenip otoparka inmiştim. Onu küçük ilaç depolarından birine almışlardı. Bayılıyorum bu ailenin çalışanlarına. Resmen şirket yönetenindir benim de emirim ondan gelir mantığı ile hareket ederlerdi. İsterse dedem olsun şu an o koltuk benimse onun da beni rahatsız etmesinin bedeli bu olurdu.

Yavaşça teyzeme yaklaşıp dağılmış topuzunu ve kirlenmiş kıyafetlerini inceledim. Yazık sana hiç yakışıyor muydu Doh ailesinin en asi kızı Bayan Suzy.. Yıllar önce evlenebilmek için dedemi karşısına şantajlarla alan bir isimdi teyzem. O yüzden dayım kadar kolay silinememişti ailemizden. Annem bu kadın ve o dayım denilecek adam yüzünden dedemin stres topu olmuştu. Yetmemişti babam da ben de sürüklenmiştik o kasırgada. Ve bu asi kadının istediği bir de şirket hisseleri vardı. hakkıymış! Kahkaha atmaya başlamıştım. Ve o da benimle beraber gülmeye başlamıştı.

"Uzun zamandır görmüyordum seni.. Teyzeni mi özledin yoksa!"

Genç Kyungsoo'ya bakıp tekrar kahkaha atmıştım. Gençliğimde en sevdiğim kişi teyzemdi. O bana kendim olabileceğimi söylerdi. Buradan kaçıp gidebileceğimi. Onun gibi haklarımı savunabileceğimi, dedemi dinlemek zorunda olmadığımı, yanlış olanı annemin yaptığından bahsedip dururdu. O zamanlar ben hepsini beni sevdiği bana acıdığı için yardım etmeye çalıştığını düşünürdüm. Ta ki Minho ile bir gün telefonda görüşmesini yakalayana kadar.

Ne Zamandır SendeyimWhere stories live. Discover now