|21|

1.1K 113 59
                                    

Boşlukta sallandığın, kollarının senden bağımsız hareket ettiği, bir kukla gibi ordan oraya savrulduğun aylar. Doktorların önüne bir vaka gibi konduğun aylar. Avuç avuç sakinleştirici haplar içtiğin aylar. Konuşmaya çalışsan da konuşmadığım aylar. Travmalarınla dolu aylar. Acı çektiğin, acı çekerken ölmek istediğin ama herkesin iyiye gittiğini düşündüğün aylar.

İşte böyle deliriyor insan. Sessizce, kimseye belli etmeden ve kimseyi rahatından etmeden.

Önüne konan ilaçları içmeme gibi bir şansı yoktu. Artık bıktığını düşünüyordu. Sürekli evine girip çıkan Jimin ve Jungkook'tan bıkmıştı. Bir bebek gibi kontrol edilmek onu rahatsız ediyordu. Yoongi ise onunla konuşmaya geliyordu üç gün arayla. Fakat adamın ağzından tek bir cümle alamıyor ve gidiyordu. Hepsi pes etmek üzereydi. Adamın kendisini tamamen kapattığını düşünüyorlardı.

Kulaklığını ve şapkasını taktıktan sonra evden çıktı. Seul hala soğukluğunu koruyordu. Üstelik kar yağmıştı. Botlarının altından çıkan ses, beyninde parçalara bölünüyordu.

On dakika sonra eve geldiğinde, merakla yüzüne bakan iki kişi vardı.

Korkmuşlardı.

"Hyung! Nerdesin sen?" Dedi Jimin endişeli sesiyle. "Arıyoruz açmıyorsun da."

"Biliyorum."

"Ne?" Dedi Jungkook.

"Aradığınızı biliyorum. Müziği böldüğünüz için telefonu sessize aldım."

İkili, şaşkınlıkla üstünü çıkaran hyunglarına baktı. Adam soğuktan kızaran burnuyla mutfağa girdi. İki genç daha sonra adamın sesini duydular.

"İkiniz de evinize gidin. Bugün yalnız kalmak istiyorum."

İkili hiçbir şey demedi. Yoongi'ye güvendikleri için evden çıktılar. Bu evde kendine zarar verebileceği hiçbir şey yoktu.

Kapının kapanma sesini duyan Jin, poşette ki balığa bakarak sandalyeye oturdu. Aklına ablasının özenle pişirdiği balıklar gelmişti. Gözünden akan sıcak damlalar koluna damladı.

O zamanlar, iki tanecik balık mı pişecek bu evde, diye ağlamıştı ablası.

"İki ne çokmuş, biri görünce anladım." Dedi çatallı sesiyle.

Yarım saat boyunca balığa bakarak ağlamıştı kocaman adam. İçinde ki hüzün ona yerleşmişti sanki. Kalkmak bilmiyordu ve kalkacak gibi değildi. Balığı orda bırakıp odasına girdi. Yokluğa alışmak çok zordu. Üstelik hayatı boyunca hiç ayrı kalmadığın birisinin yokluğu daha zordu. Çocukluk anılarında, büyüklüğünde hep olan birisi...Üstelik, gelecek hayallerinde bile olan birisi.

Gitmişti. Belki de hayalleri de onunla gitmişti.

Bundan sonra nasıl devam edilirdi bilmiyordu Jin. Aynada ki yansımasına baktı. Bundan sonra devam edebilecek miydi onu da bilmiyordu. Çökmüş göz altları, eriyen bedeni ile ne kadar çok yakındı ölüme.

Boş evde kahkahası yankılandı. Güldü uzun süre.

Ablası niye belli etmemişti kendini? Niye onun da ölüme yaklaştığı belli olmamıştı? Niye onlar için bir veda bu kadar çok görülmüştü?

Bunları düşünürken ağlamaya başlamış, kendini parke zemine bırakmıştı.

Onlara oyun oynandığını tam olarak ikinci ay anlamıştı Namjoon. Fakat farklı bir ülkedeydi ve eli kolu bağlanmıştı. Uçak biletleri iptal oluyor, Dante onu her seferinde oyalıyordu. Üstelik Taehyung da dahil kimseye ulaşamıyordu. Jin'i bir kaç sefer aramıştı fakat hat bir türlü bağlanamamıştı. Öldürülmesi gereken çete üyelerini öldürmüştü. Fakat son adam biraz sıkıntı çıkarmıştı. Namjoon ellerine düşmüş ve yaklaşık bir ay kadar da onun elinden kurtulmak için uğraşmıştı. Şimdi içinde ki o boktan hisle Seul havaalanındaydı. Dante'den hesap sormaya elbette gidecekti. Onun hayatını sikmek için kendine bir söz dahi vermişti.

Pain Cycle || NamJin Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin