Bölüm 2

111 10 0
                                    

"Evet,duyuyorum. Sizi dinliyorum."

"Berceste Hanım, merhabalar! Biz sizi partneriniz hakkında bilgilendirecektik. "

"Dinliyorum... Tamamdır. Ben kendisine ulaşırım. Teşekkürler."

"İyi günler,tekrardan hoşgeldiniz."

Yaklaşık 5 dakikadır yapım sirketiyle partnerim hakkında konuşuyordum. Partnerim; Andreas Mckenzie'ydi. Evet, genç kızların sevgilisi, başarıdan başarıya koşan Andreas. Girdiğim kafeden çıktım, kulağıma kulaklıklarımı taktım ve Losing My Religion parçasını açıp,Fransa sokaklarında yeni evime doğru yürümeye başladım. Sürekli "Aferin!" diyordum kendime. "Başardın! Çıktın o evden!" Sokakta kendi etrafımda döndüğümde üstümdeki Lila rengi elbisemin eteklerini uçuştu, fakat havalanmadan yakalayıp, tuttum. Sonra yavaş ama neşeli adımlarla eve doğru yürürken bir sokak müzisyeni görüp ona para verdim, ve şarkısını bitirene kadar onu dinledim. Karşılık olarak minnet dolu bir gülümseme kazanmıştım. Birkaç dakika sonra eve vardığımda anahtarlarımı çıkarıp, eve girdim. Evi eşyalı tutmuştum ama titiz bir insan olduğum için evi ve evdeki eşyaları tabir-i caizse kırklamam gerekiyordu. Yolda bir süpermarket bulup, gazete almıştım. Bu gazeteleri kapının hemen dibine serip, valizi üzerine koydum. Üzerimi değiştirmem gerektiği için valizi açıp, beyaz bol bir tişört, altına kot siyah bir şort çıkardım ve giyinmek üzere yeni odama doğru ilerledim. İlk önce odaya girip, perdeleri kapattım. Sonra üzerimdeki elbiseyi sıyırıp yatağa bıraktım ve siyah kot şortumu geçirdim, daha sonra da tişörtümü. Giyindikten sonra çıkardıklarımı katlayıp, banyoya doğru ilerledim. Banyoda bir kova buldum ve bir de bez. Bunlarla koltukları temizleyecektim. Hızlı adımlarla kovayı duşakabinin içine soktum ve musluktan suyu açtım. Şanslıydım ki ev yeni olduğu için mobilyalar ve aynı şekilde duşakabin çok kullanılmamıştı. Kova dolduktan sonra sapından tutarak bir elimde bez ile salona gittim. İlk önce koltuğun kollarını hırçın bir şekilde sildim, sonra da minderleri aynı şekilde. Daha sonra hız kesmeden salonun küçük orta sehpasını kaldırıp kenara çektim ve salonu süpürdüm. Daha sonra onun da sonuna gelinince, elime bir bez alıp televizyonun altlarını, ünite'yi ve masanın tozunu aldım. Başka bir işe girişecekken kapı çaldı.

Kapıyı açtığımda karşımda o vardı. Andreas...

İngilizce olarak "Merhaba!" dediğinde ben de ona başımla selam verdim. "Türkmüşsün, öyle duydum. Komşular arasında popülersin de. Ben Türkçe biliyorum. Benimle istediğin gibi konuşabilirsin."

"Öyle mi?" dedim yapmacık bir samimiyetle. "Memnun oldum, Andreas. Gel,demek isterdim ama müsait değilim, malum yeni yerleşiyorum ya."

"Tabii, tabii. Zaten oturmak için gelmedim. Ben sana kek ve çay getirmiştim, yerleşme telaşında bir şey yapamazsın diye. Al."

Ellerindekine uzanıp aldım.

"Teşekkür ederim, görüşürüz." dedim ve kapıyı kapattım. Ellerim ve dizlerim uyuşuyordu. Panik atağım vardı. Yere çöktüm, derin derin nefesler aldım. Sakinleşmek istedim ama onların sesi kulağımdayken bu pek kolay değildi.

Babamın sesi geldi kulağıma önce. Annemi suçlama sesleri... Annemin sesi geldi sonra. Babama kendini savunmaya çalışmasının sesleri... Sonra on üç  yaşındaki kendim geldim gözümün önüne, kimsenin umursamadığı küçük kız... Çünkü annem ile babam iyi olmalıydı, ben önemli değildim ki! Yalnız kalıyordum hep, evde. Onlar kavga ederdi, ben izlemek zorunda kalırdım. Evden çıkmak isterdim, izin vermezlerdi. Babam annemi sürekli suçlardı, annem kendini sürekli savunurdu.

Arada kalırdım, en yorgunları ben olurdum ama umurlarında olmazdı. Annem ile babam iyi olsun yeter, diye düşünürlerdi,
ben gün geçtikçe tükenirdim... Nihayet gerçek dünyaya döndüm. Derin derin nefesler aldım, elimi kalbime koydum. Güm güm atıyordu... Valizden sakinleştiricilerimi çıkardım, sonra da sırt çantamdan su şişemi alıp büyük yudumlarla içtim. Benim çocukluğum böyleydi işte. Peşimi bırakmıyordu çocukluğum. Masum, ama lanetli çocukluğum... annesiyle babası yüzünden lanetlenmiş çocukluğum...

GEÇMİŞİN SANCISI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin