Bölüm 10

42 9 5
                                    

Berceste'den;

Uyandığımda saat akşam altıydı. Evde oturursam kötü olurum, diye düşünüp, dışarı çıkmaya karar verdim. Odama gittim, mor renk, bol bir pantolon çıkardım, üzerine  tişört olarak beyaz, baskılı "Never give up!"(Asla pes etme!)  yazan bir tişört geçirdim. Üzerime siyah deri ceketimi geçirdim ve kapıya yürüdüm. Telefonumu, cüzdanımı ve panik atağım tutarsa diye ilaçlarımı aldım ve dışarı çıktım.  Caddeye çıktığımda, etrafa göz gezdirdim ve gördüğüm ilk mağazaya girdim. Bir şey almasam bile kıyafetlere göz attım. Sonrasında oradan çıktım ve bilinmezliğe doğru yürümeye başladım. Bir pastaneye girdim. Rengarenk dükkanda canım ne çekiyorsa aldım. Rengarenk makaronlar, fıstıklı kurabiyeler, çilekli pastalar...

Çıktığımda şık bir park görüp, oraya gittim.

Her yer yemyeşildi. Bir banka oturdum ve telefonumdan bir müzik açıp, önceden ceketimin cebinde kalmış kulaklıklarımı kulağıma taktım.  Coraline parçasıydı kulağımda çalan. Bu şarkıyı yaşadıklarıma benzetiyorum.  Bir süre şarkıyı dinledikten ve kafamı dinlemeye çalıştıktan sonra eşyalarımı ve poşetimi alıp, eve doğru yürümeye başladım.

Eve geldiğimde pembe pijamalarımı giymiştim ve şuan mutfakta aldıklarımı tabaklara koymakla meşguldüm. Tabaklarla işim bitince tepsiye koydum ve içeri ilerledim. Orta sehpamın üzerine bıraktım ve koltuğa kuruldum. Televizyonu açmadım, kendimi dinlemek istedim. Aldıklarımı yavaş yavaş ve büyük bir keyifle yerken, saat 12'ye geliyordu. Ve ben maksimum 10 dakika sonra uyuyakalmıştım.

                   Gece 2.00

"Ya sana dedim! Ben öyle bir şey yapmam! Niye anlamak istemiyorsun?"

"O telefonda ne haltlar karıştırdığını biliyorum! Yalan söyleme!"

"Yalan söylemiyorum! Çocuk korkuyor sus! "

"Çocuk mu korkuyor? Sen korkutuyorsun çocuğu!"

"Neymiş efendim, yapmamış! Ne o zaman bunlar?"

"Ya bilmiyorum, eski şeyler. Bilememişim işte. Ben neden o kadar kötü bir şey yapayım!"

"Hâlâ yalan söylüyorsun!"

"Baba, Anneme kızma. O yapmam diyorsa yapmaz! Baba! Yapma, lütfen! Kızma Anneme!"

"Sus, geç içeri Berce!"

"Berce, geç içeri anneciğim!"

"Korkuyorum ama..."

Nefes nefese uyandığımda saat gecenin ikisiydi. Gözlerimden yaşlar boşalırcasına ağlıyordum. Ve sessizliğim o kadar içime oturmuştu ki, bağıra bağıra ağlıyordum artık! Ayaklarım uyuşuyordu, ellerim titriyordu ve nefesim daralıyordu. Panik atak geçiriyordum. İlacımı almak için zar zor yürüyerek odama ilerledim, çantamı açtım ve ilacımın bittiğini gördüm... Çok güzel! Kalbim göğsümden fırlayacakmış gibi atıyordu. Dayanamadım, yere çöktüm. Derin derin nefesler almaya çalıştım. "Dayanamıyorum artık" dedim. Sonra daha yüksek bir sesle "Dayanamıyorum artık!" diye bağırdım. Ellerimle saçlarımı arkaya doğru çekiştirdim. Ağlamam daha da şiddetlenince kapı çaldı. İlk başta ayağa kalkamadım.  Sonra nefes nefese zorlayınca ayağa kalkıp kapıya ilerledim. Bir elimle duvardan destek alıp, diğer elimle kapıyı açtım. Andreas gelmişti!

Davet beklemeden içeri girdi.

"Berce bu halin ne?"

Yere çöktüm, Andreas'ın ayaklarının dibine. Bacaklarımı kapı tarafına doğru uzattım. "Dayanamıyorum! " dedim nefes nefese. Zar zor konuşuyordum. O da benim gibi yere çöktü. Ellerini saçlarıma geçirdi, okşadı. Benim çektiğim saçlarımı okşadı...

"Berce, bak yalnız değilsin! Ben yanındayım, sakin ol lütfen!" dedi adeta yalvarırcasına.

"Kavga ediyorlar... çok bağırıyorlar... Annem yere düşüyor, babam umursamıyor. Ben odamda ağlıyorum. Ev çok kalabalık kimse gelmiyor yanıma, yalnız kalıyorum..." dediğimde gözlerim kapandı...

Söyleyecek  söz bulamıyorum... iyi misiniz? Ben hiç iyi değilim de...

GEÇMİŞİN SANCISI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin