Bölüm 9

46 9 7
                                    

Berceste'nin ağzından;

Hayatım boyunca kendi kendime yetmeye çalışmıştım ama içten içe de, "Keşke biri beni anlasa." diye de düşünmüştüm. Şimdi beni anladığını söyleyen kişi karşımdaydı.

Ama ben ona "İstemiyorum." dedim. "İstemiyorum, kimseyi hayatımda İstemiyorum. Değişmeye çalıştım, peşimi bırakmadılar. Ben Geçmişin Sancısını çekiyorum. Sancım dinmeden kimseyi hayatıma alamam, çünkü onu da lanetim altına alırım. Ben lanetliyim Andreas. Benden uzak dur, seni de lanetim altına alıp, mutsuz bir insan yaratmak İstemiyorum."

Çantamı hızlı hızlı toplayıp, Andreas'ın bile çıkmasını beklemeden karavandaki kabine girip kendi kıyafetlerimi üzerime geçirdim. Daha sonra çıktığımda "Seninle arkadaş olmak güzeldi." dedim ona ve yüzüne bile bakmadan karavandan çıktım. Metrobüs durağına doğru yürürken, ilk defa beni anlayan bir insanı hayatımdan çıkardığım için üzgündüm. Ama onun iyiliğini düşündüm ben, gerçekten. Kötü niyetli değildim ki ona 'Seni hayatımda istemiyorum'. Manasında bulunurken.

Gözümden iki damla yaş aktı, silmedim. İki damla daha aktı, yine silmedim. Bu sefer boşalırcasına aktı, yine silmedim. Şarkıda bir söz vardı; "Uzaklara dalıp gitme, gözlerin de dolmasın. Kimse böyle yalnız olmasın!" Ben, beni yalnızlığımdan kurtaracak adamı elimin tersiyle itmiştim resmen... ama sebeplerim vardı, ona lanet bulaştırmak istemiyordum. Mutsuz etmek istemiyordum.  Belki bana kızacaksınız bu yüzden, ama size yemin ederim onun için söyledim o lafları. O kadar iyi yürekli ki o... onun ruhuna kendi ruhumdaki gibi pislik bulaştırmak istemedim.

Bir kaldırıma çöktüm. Ellerimle saçlarımı çekiştirdim.  Ağlamaya devam ettim. Sakinleşene kadar orada oturdum. Bir süre sonra sakinleştiğimde eve doğru yürümeye devam ettim.

                        2 SAAT SONRA

Evdeydim, yatağımda uzanıyordum. Bu yaz ayında bile üzerimi örtmüştüm. Hiçbir şey düşünmek istemiyordum. Ama  onun o bakışlarını aklımdan çıkaramıyorum... öyle bir baktı ki bana, gözleri konuştu. Ben sana yardım ederim, dedi bana. Elimin tersiyle ittim.  Kalktım. Mutfağa gittim. Kendime bir papatya çayı yapacaktım, sakinleşmeye ihtiyacım vardı.

Çayı yaptıktan sonra salona geçtim. Koltuğa oturup, küçük battaniyemi üzerime örttüm ve donuk bakışlarla çayımı içtim.  Kupadaki çay bittikten sonra koltuğun yanındaki sehpaya bıraktım ve gözlerim acıya acıya uykuya daldım.

Andreas'ın ağzından;

İçim yanıyordu... İçim acıyordu, kahroluyordum. Berce'yi o halde gördükten sonra kalbime bir ağrı girmişti. Şimdi set dağılmıştı ama ben hala o sahildeydim.  Berceste... ondan başından beri hoşlanmıştım, ama bunun aşk mı yoksa basit bir şey mi olduğunu çözmeden ona bir şey söyleyemezdim. Ayrıca artık biliyordum, yarası çocukluğundan geliyordu. Ne olmuştu? Onun da mı annesi ve babası boşanmıştı? Yoksa daha kötüsü mü olmuştu?  Bilmiyordum, her ne yaşadıysa o kadar içine kapanıktı ki, bu gün söyledikleri dışında hiçbir şey bilmiyordum. Zaten doğru düzgün de bir şey söylememişti. Ama kendini "Lanetli" görüyordu. Başkaları yüzünden kendini lanetli görüyordu. Halbuki sakladığı kalbinin tertemiz olduğuna emindim. Nerden mi biliyordum? Çünkü bu gün, çırpınan bir kadın değil de, çaresiz bir kız çocuğu görmüştüm gözlerinde. Ama eğer istemiyorsa, ondan uzak duracaktım. Hislerimden emin olacaktım, ona öyle yaklaşacaktım. Bu yaşına kadar onu çok yıpratmışlardı. Beni istemese bile, onu toplayamasam bile, bir de ben yıpratmayacaktım.


Ayy, çok duygulandım canım Andreas ve Berceste! 💗 siz bölüm hakkında ne düşünüyorsunuz? Kabul ediyorum, biraz acı çektirdim ama acı çekmeden gelen güzel günün kıymeti bilinmezmiş. Önümüzdeki bölümlerde görüşmek üzere!

GEÇMİŞİN SANCISI Onde histórias criam vida. Descubra agora