Bölüm 30

58 7 2
                                    

                               -3 Sene Sonra -

Sabah, Andreas'ın göğsüne başımı gömmüş uykudan uyanmamaya savaş verirken, kapımız çalındı ve ben gözlerimi açmak zorunda kaldım.

"Annecim," dedi o ses. "gelebilir miyim?"

"Gel tabii ki!" diye karşılık verdim.

Alin, hızlıca gelip yatağa atlayınca, onu kollarından tutup, nazik bir şekilde kucağıma aldım.

Siz şimdi diyorsunuz ki, "Ne oluyor ya?"

Anlatayım, efendim; Biz nişanlandıktan  4 ay sonra evlendik.  Birkaç zaman sonra da, hayatımıza küçük bir kalp girdi...

Louisa Alin.

Benim kızım. Bizim kızımız.

Bir kız çocuk sahibi olmuştuk, ben artık bir anne, Andreas da artık bir baba'ydı...

Şuanda kızımız, doğum gününün heyecanını yaşıyordu.

Benim kucağımdan inip, babasının üzerine atlayınca gülerek onu durdurmaya çalıştım ama, Andreas çoktan gülerek uyanmıştı bile.

"Kızım!" diyerek kucaklayınca  Alin'i,
Alin de babasına "Babacım!" diyerek karşılık verdi. Andreas, yatakta doğruldu ve kızımız, hemen babasının kucağına oturdu.

"Babaa," dedi Alin uzatarak. Daha sonra parmaklarıyla göstermeye çalışarak üç yaptı. "ben bu gün  üç olacağım, üüç."

Andreas kızımızın boynuna bir öpücük kondurdu.

"Evet," dedi "büyüyorsun, güzel bebeğim."

"Hadi kalkın, bakalım o zaman! Bu gün anneannem gelecek, bana kurabiyesinden yapacak!" dedi.

"Annecim,"  "bana 'namnam' yapar mısın?"

'Namnam'dan kastı, kahvaltı etmekti. Yaşına göre bilmiş bir çocuktu, hatta bu yönünü Andreas bana çok benzetiyordu ama, bebekliğinden kalma bir 'Namnam'mevzumuz vardı...

"Hadi bakalım!" dedim. "Namnam  yapmaya!" 

Kızımız, yukarı çıkmış pijamalarının paçalarını düzeltti ve yataktan atlayıp, mutfağa geçti.

Andreas  ile yüzümüzü yıkadıktan sonra tam banyodan çıkıyordum ki,  ıslak elleriyle saçlarımı bozdu. 3 sene onda hiçbir şey değiştirmemişti, hala bana verdiği değeri hissediyor, aşkına aşkımla karşılık veriyordum.

"Sen kaşındın!" dedim gülümseyerek. Sonra elimi ıslatıp, yüzüne su fırlattım. Hızlıca beni belimden kavrayıp, yanağıma bir öpücük bıraktı.

Fakat bu güzel anlarımızı, kızımız güzel sesiyle böldü.

"Babacıım, Anneciiim! Gelir misiniz? Sizi bekliyoruuum!"

Gülümseyerek mutfağa ilerledik ve Andreas kızımızı kucağına aldı. 

"Mon amour, yardım edeyim mi?" diye sordu Andreas. Yıllar , 'Mon amour'u da eskitmemişti.

"Mon amour, yardım edeyim mi?" diye sordu kızımız, kelimeler onun sesinde komik bir şekilde duruyordu.

"Sen bir papağan mısın, Louisa?" diye sordu babası.

"Çok şirin bir papağan..." diye tamamladım Andreas'ı ve ikimiz de burnumuzu kızımızın burnuna sürttük.

Az sonra kapı çaldı. Gelen Annem ve Nana'ydı.

Annem, babam vefat ettikten bir süre sonra, buraya yerleşmişti. Fransa'ya... Andreas ve beni buluşturan Ülke'ye...

Nana ise, Andreas'ın beni nişanlandığımızda tanıştırdığı, baştan bu kadar yakın olacağımızı düşünmediğim, ama şimdi bütün hayat hikayeme şahit olan, arkadaşımdı.

Annem ve Nana;

"Biz geldiik!" diye şen şakrak bir giriş yapınca, Alin hemen kapıya koştu.

"Anneanne! Nana teyzeee!" diye bağıra bağıra gelirken, Andreas arkasından koşturarak geliyordu.

Nana içeri girdiğinde;

"Bir numaralı teyzen geldi,bebeğim! Şimdi eğlence vakti!" dedi ve Andreas, Annem ve ben gözlerimizi devirdik.

Eveett! Finale kaldı bir bölüm! Ne düşünüyorsunuz??

GEÇMİŞİN SANCISI Where stories live. Discover now