Bölüm 21

37 8 1
                                    

                                4 Hafta Sonra

Saat sabah sekiz buçuktu ve ben uyanıktım.

Hatta çoktan kahvaltı bile etmiş, üzerime giyecek bir şeyler arıyordum. Dolabın altını üstüne getirdikten sonra, nihayet giyecek bir şey buldum. Beyaz, göbek üstü bir atlet üzerine de siyah, askılı bir tulum çıkardım ve üzerime geçirdim. Daha sonra, topuz halinde olan sarı saçlarımı serbest bıraktım ve elime bir tarak alıp, yavaş yavaş taradım. Yaz ayında olduğumuz için makyaj yapmak yerine, sadece bir dudak parlatıcısı sürdüm, beyaz bel çantamı alıp, evden çıktım. 

Bundan önceki 3 hafta boyunca, Andreas ile iş dışında konuşmamıştım, çünkü utanıyordum. Fakat bu gün onunla konuşmaya karar vermiştim, çünkü hayatımda olmasını istiyordum, yanımda olsun istiyordum. Ben onun yanında olayım istiyordum. O yokken onun hayatımdaki yerini daha fazla kavramıştım.

Telefonumu elime aldım ve Andreas'a bir mesaj attım.

"-Merhaba, bu gün sahilde görüşebilir miyiz? Sana söylemem gereken bir şey var."

5 dakika sonra cevap geldi.

"-Tabii."

"-Tamam," yazdım. "Çıkıyorum ben şimdi. Kabul ettiğin için teşekkür ederim."

Yaklaşık yirmi dakika sonra oradaydım.  O da buradaydı.

Sırtı bana, yüzü ise denize dönüktü. Biraz izledim onu. Sonra seslendim;

-"Andreas!"

Bana döndü.

-"Berce?" dedi sakin bir tonla. Bana doğru yürüyordu. 

Aramızdan nefesimizin bile zor geçtiği bir mesafede durduğumuzda, gözlerimi  gözlerine dikerek, gülümsedim. O da gülümsedi.

-"Ne oluyor?" dedi.

-"Aşk oluyor." dedim. İşin tuhaf tarafı, bunu pat diye söyleyebilmemdi.

Elleri kollarımı okşadı ama gözleri anlamadığını belli ediyordu.

"- Geldin mi bana?" dedi.

-"Sana geldim. Önceden buraya, sana geldiğim gibi..."  dedim.

Kollarını bana doladı, elleri belimdeydi. Bir elini belimden çekip, saçımı okşadı.

-"Berce, bu bir rüya değil, değil mi?"

Ellerimle yüzünü okşadım.

-"Hayır, gerçek. Berce'nin yolları Andreas'a çıktı yine."

dediğimde bana bir soru sordu.

-"Seni öpebilir miyim?"

Yavaşca başımı salladım.

Elini saçımdan çekip, bir eliyle gözlerimi kapattı.  Kısa bir süre sonra, dudaklarıma dokundu dudakları. Bekledi orada biraz. Sonra ayrıldı. Onun dudakları dudaklarıma baskı yaparken, kalbim öyle bir çarpıyordu ki sesinin dışarıdan duyulup duyulmadığını merak ettim. Yürümeye başladık, yürürken eli elime çarpıyor ve bu,  bir heyecan veriyordu bana.

-"Berce," dedi.

-"Efendim?" dedim sakin bir sesle.

-"Artık bana gerçekten güveniyorsun,değil mi?"

Güvenemiyordu, ama haklıydı.

-"Artık sana 'gerçekten' güveniyorum, mon amour!" dedim. Şaşkın gözlerle bana baktı soru sorarcasına.

"-Anlamına baktım! Sen yokken, kelimelerini bile özlediğimi farkettim. Meğer, sen hayatımda kocaman bir yer etmişsin de ben göremiyormuşum."

Gözlerindeki yalnız, hasta çocuk ortaya çıktı.

"Bırakma beni bir daha tamam mı? Çünkü ben senin ruhunda, kendimi buldum."

" 'Bazı ruhlar evvelden aşinadır birbirine.' diyor Mevlana.  Benim seni bir daha bırakmam mümkün mü?"

Beni yolun kenarına çekti, ve kocaman sarıldı. Kolları bana güvenli hissettiriyordu. Sonra, biz hala sarılı dururken, çocukluğum geldi gözümün önüne,ben öyle hayal ettim. Gülümsedi bana çocukluğum, heyecanlıydı. Bu belliydi. Ben de gülümsedim ona. Sonra yok oldu.

Ama o çocuk, annem ile babamın lanetlediği ama aslında  masum olan çocuk, bana gülümsedi. Ve ben bir kez daha, o çocuğu sevdim.

Berce ve Andreas, Berce'nin çocukluğu, çiftin birbiriyle güzel güzel konuşmaları... Çok güzeller, çok!  Sanırım her Berce'yi çocukluğuyla yüz yüze getirdiğimde, duygusal bir panda olacağım.  Siz bölüm hakkında ne düşünüyorsunuz?

GEÇMİŞİN SANCISI Opowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz