YEDİNCİ BÖLÜM

1.4K 95 232
                                    

Yaşayanlara, ölmüşlerden ibaret masal okudum. Hiçbiri onları anlamadı hâlbuki onlar gerçek, yaşayan ölülerdi.

Gökyüzü ikiye ayrılıyor; mavi ve siyah olmak üzere. Mavi özgürlüğü siyah tutsak olanları temsil ediyor. Kendimizi maviye, kalbimizi siyaha emanet ediyoruz. Zihnimizi kurcalayan kelimelere bir ip bulup onları asıyoruz. Bizi öldüren cümleleri teker teker yakıp toprak atıyoruz. Kum saati ters döndüğünde hayat yarışı başlıyor. Hızlı geçen zamanlar o kumlara eş değerken, kalbinin çarpışını duyabiliyorsun.

Kulağında yankılanan ses bir melodi, bir müzik değil de, bir yaşam belirtisi haline geliyor. Bazen gökyüzüne baktığında sadece maviliği görüyorsun çünkü bedenler maviliğe ait olduklarını düşünüyorlar. Ancak kalbin yolu orada ayırıyor. Bedenler maviliğe ait olduklarını sanıyorlar ama siyahlığa aitler.

Yanıma oturan ve konuşmalarla geldiklerini anladım. Ada saçlarımı yüzümden çekip, ateşime bakmak için elini alnıma koydu. Başımı kaldırmasam da sessizce bekledim. Elini alnımdan çekmesiyle birkaç konuşma sonrası farklı bir el hissettim alnımda. Gözlerimi zorlukla baktığımda Asrın'ın elinin alnımda olduğunu fark ettim.

"Ateşin var."

"Evet. Dünden beri." Dedim.

"Ne diye okula geldin kızım?"

"Canım istedi." dedim yalan söyleyerek. Yalandı, onun için gelmiştim. Sadece bu onu bilmiyordu. Kalbime giren ağrıyla sessizce başımı önüme eğdim. Sızlayan göğsüme elimi koymamak için büyük çaba verdim. Dudağımı ısırırken iyi olmadığımın farkındaydım. Belimden yukarı soğukluk hissediyordum.

"Turnuva saati yaklaşıyor. Eşyaları alıp aşağı inelim, kantinde otururuz biraz". hep beraber aşağı inerken çantamı düzelttim. Ellerimi ceketimin cebine soktum. Telefonumu elimde sıkarken konuşmadım. Asrın'la bir süre konuşmayacaktım. Son anda hatasını fark etmiş olması bir şeyi değiştirmez.

Kantine inip kahve aldım. Hepsi masanın birine yerleşirken onlara bakış attım. Dört tane kahveyi nasıl taşıyacaktım. Ada gülerek yanıma geldi. Kahvelerin ikisini aldı benden gidip Demir ve Asrın'a verdi. Kahvelerimizi içerken turnuvadan bahsettiler. Ben çok konuşmasam da dinledim.

Turnuva saati yaklaşırken gelen otobüslere binmek için ayaklandık. Herkes yerleşirken koltukların birine oturdum. Asrın eşyalarını yerleştirdi Ada yanıma oturmadan Asrın oturdu. Ona garip garip bakarken bana bakmadı bile telefonuyla ilgilendi. Sinirle camdan dışarıyı izledim. Sinirim neydendi onu da bilmezken tırnaklarımı avucuma bastırdım.

Kuzey'in otobüse binmesiyle bana göz kırptı. Yan tarafımıza oturdu. Demir arada Kuzey'le atışıyordu. Ada da bazen benimle konuşup, büyük ihtimalle durumumu kontrol ediyordu.

"Küs müyüz?" Asrın'a döndüm. Bana bakıyordu direkt olarak gözlerini görünce panik olsam da belli etmedim. Gözlerine ne zaman çok odaklansam kalp atışım hızlanıyordu.

"Sence?" dedim. Gözlerimi izledi bu durum beni hafiften gererken boğazımı temizledim.

"Tamam, bak özür dilerim. O an ağzımdan çıktı. Seni korumaya çalışıyordum. Yani nasıl anlatayım bunu? Evet, Liya kendini koruyabilirsin, biliyorum anla işte sadece karşı çıkınca engel olmak istedim." Yüzündeki ifade daha çok pişman gibiydi.

"Sonra konuşuruz Asrın." Kulaklığımı takıp, başımı cama yasladım. Yolumuz az kalmıştı, 10, 15 dakikaya inecektik nasılsa.

Ada'nın beni arkadan dürtmesiyle müzik zevkim yarıda kaldı. Kulaklığı çıkarıp, arkamı döndüm. Cam kenarına oturan Ada el sallarken göz devirdim.

Lotus Çiçeğiजहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें