DOKUZUNCU BÖLÜM

1.5K 97 78
                                    

Gözlerin ne gökyüzü, ne denizdi. Gözlerin sadece okyanuslara batırılmış parlak bilyelerdi.

Bulutlar mı beyaz, yoksa sen onları saf mı sanıyorsun? İkisi de değil. Sen onları beyaz sanmak istiyorsun, onlar sana engel olmuyorlar. Umut da böyle sen inanmak istiyorsun, o sana engel olmuyor. Kalbin istediklerini söylüyor, aklın tam tersi, yani gerçekleri. Sen asla aklına inanmak istemiyorsun. Kalbin sana daha çok umut veriyor, sen daha çok umut alıyorsun. Kısır döngü gibi dönüp dolaşıp kendini acı içinde boğulurken, ağzına tıktığın gerçeklere inanmamak için susuyorsun.

Dün Asrın'ın evinden kendi evime geldikten sonra duş alıp, saçlarımı kurutup okula gitmek zorunda kalmıştım. Uykusuz olsam da önemli değildi. Eve gelip uyuma hayalleri kuruyordum ki, daha okula bile gitmediğimi düşününce çok erken olduğunu fark ettim. Otobüs durunca inip, okula yürüdüm. Toplasan beş dakika anca yürüyordum zaten. Birkaç öğrenci ile beraber okula girdiğimde çok kişi olmadığını fark ettim.

Sınıfıma girdim, henüz kimse gelmemişti. Kulaklığımı çıkarıp çantama attım. Ada geç kalktığı için geç kalması çok muhtemeldi. Koridorda koltuklara oturup telefonumla ilgilenirken gelen geçenler oluyordu. Uykusuzluktan gözlerim kapanmak için ısrar ederken, bende direnmek için savaş veriyordum resmen. Sınıfa gidip duvar kenarındaki sırama ilerledim çantamı en köşeye atıp sıraya uzandım. Başımı çantama koydum, gelen uyandırırdı herhalde.

Sınıfa birkaç kişi girdi uyuyamadım ama gözlerimi kapatıp başka şeyler düşünmeye başladım. Bugün kızların okulda yarışması vardı. Kızlar kulübü kendi içerisinde yarışacaktı. Neredeyse her gün yarışma vardı, bunların bittiği ve saatlerce uyuyacağım günü iple çekiyorum. Sırf bu yüzden okula gelmek zorundaydım.

"Liya," Asrın'ın sesiyle kalp atışım anında sarsıldı. Gözlerimi açıp ona baktım. "İyi misin?" başımı salladım. Sıramda oturur hale geldim. Yanıma oturduğunda onu izliyordum.

"Bir sorun mu var?" güzel yüzünü izlerken, sınıfı inceliyordu. Birkaç bakışın bize döndüğünü görsem de umursamadım.

"Hayır, bugün bu sınıftayım." kaşlarımı çattım.

"O niye?" omuz silkti.

"Antrenörlerin saçma bir uygulaması işte. Hepimizi buraya alıyorlar ders vereceklermiş." Başta kaşlarımı çatsam da başımı salladım. "Uykum var." dedi sızlanarak. Başını kollarının üzerinde sıraya yasladı. Saçlarının bir kısmı yana doğru bir kısmı yüzüne düştü.

Yüzünü izlerken buldum kendimi. Gözlerini kapatmıştı, uzun kirpikleri sırasıyla özenle dizilmişti sanki hafif kalın dudakları ince çizgiyle çizilmiş gibiydi. İnce burnuyla çok.. Çok güzeldi.

Önümüzdeki haftadan sonra okula gelmeyecektik. Turnuvalarda belki görürdüm ama onun dışında Asrın'ı nasıl göreceğimi bende bilmiyordum. Bunu düşündükçe göğsüm daralıyordu.

Bende Asrın gibi başımı sıraya koydum. Başımı kolumun üzerine koyup Asrın'ın yüzünü izlemeye devam ettim. Uyumuştu sakince alıp verdiği nefesinden de belli oluyordu. Yavaşça benimde uykum gelirken göz kapaklarım birbirine kavuşmak ister gibi kapanıyordu, zorla açık tutmaya çalışsam da çok da başarılı olamadım. Uyumadan önce tanıdık birkaç ses duydum ama uykum daha ağır basıyordu.

Yarım yamalak uykumdan uyanmamın sebebi sınıftakilerin kıyamet kopuyormuşçasına bağırması oldu. Gözlerimi açtığımda üzerime bırakılan ceketi fark ettim. Asrın yanımda değildi. Gitmişti galiba. İstifimi bozmadan başımı koyduğum yerden sınıftakilerin neyi tartıştığına baktım.

"Boş konuşuyorsun şu an!" Derin, parmağını karşısında duran, uykumu bölmeye yetecek büyüklükte tartıştığı Emir'e doğru salladı. "Sabahtan beri aynı şeyi yapıyorsun."

Lotus ÇiçeğiWhere stories live. Discover now