YİRMİ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

1K 63 130
                                    

Geride kalanlar iz bırakırken, gelecekten gelenler gölgesini bile belli etmiyor.

Cinayet, bir bebeklikti. Adı yoktu, bahanesi olamayacak kadar suçtu. İçimdeki ateş alevlenerek yükseliyordu. Ne hırs veriyordu bu bana ne de intikam duygusu. Bu bana sadece ölmesin diye özenle büyüttüğüm çiçeklerin saniyeler içinde ayaklar altına alınıp ezilmesi kadar acı veriyordu.

Katilin her zaman silahı olmaz, bazı katiller önce hayallerini sonra ruhunu ve en son nefesini alır.

Herkes evlere dağıldıktan sonra olanlar yüzünden yorgunluk çökmüştü. Asrın, Kuzey'le konuşurken bende koltuğa yatmış uykuyla etrafa bakıyordum. Saniyeler içinde uyuyabilirdim ama zorla uyanık kalmaya çalışıyordum. Gözlerimin kapanmasına direnemedim, çok uykum vardı ve sürekli uyuduğumu biliyordum.

Asrın'ın salona geldiğini ayak seslerinden anladım. Yanıma çöküp saçlarımı öptüğünde kıpırdandım.

"Güzelim, kalk bari yatakta uyu, burada uyuma." dediğinde mızmızlandım.

"Burası iyi, uykum var kalkamam." dedim. Özellikle yavaş konuşmam onu güldürdü, normalde nefes almadan konuşan ben şimdi uykum yüzünden iki kelimeyi bir araya zor getiriyordum. Asrın yüzünden yattığım yerde havalanınca daha çok mızmızlandım. Bana gülüp yanağımı öptü. Yumuşak bir yere bırakıldığımda uykuma devam etmek için arkamı döndüm. Asrın bana da kendine de ayrı odalar yapmıştı ama benimle uyuması komik olandı. Yanıma yattığında yan odaya gitmeye de üşeniyor mudur diye düşündüm.

Asrın arkamda saçlarımla oynarken uyumak üzereydim. Sadece saçlarımı okşuyordu ve Asrın'ın saçlarıma olan ilgisi beni bitiriyordu.

"Sarılabilirsin." dediğimde Asrın saçlarımı okşamayı bıraktı. Hareketlenip bana yaklaştığında nefesini saçlarımın arasında hissettim. Sarılarak, yüzünü saçlarımın arasına gömdü.

Birkaç saat uyuyabildikten sonra elimin ağrısıyla kalktım. Çok ağrı yoktu ama yine de belirgin bir sızlama vardı. Asrın uyuyordu ve onu uyandırmadan yanından kalktım. Üzerini örttükten sonra odadan çıktım. Aşağı indiğimde saat gecenin 4'ünü geçiyordu. Uyku tutmuyordu yapacak bir şey de yoktu mutfağa gidip kahve makinesinde su kaynattım. Kaynamasını beklerken tezgaha yaslanıp telefonumla yeni alınan ama asla bakmaya fırsat bulamadığım telefonumu inceledim. Çok da hevesli değildim yeni telefona ama Asrın diğerlerini atarken bunları da düşünmüştü.

Merdivenlerdeki sesle başımı oraya çevirdim, uykulu uykulu gelen Asrın'a baktım. Gülümsedim bu haline. Tek gözünü kapatıp ışığa alışmaya çalıştı, mutfağın ışığını biraz kısarak gözünü almasını engelledim.

"Bu saatte neden ayaktasın?" dedi yüzünü buruşturarak.

"Sen neden ayaktasın?"

"Yanımda yoktun, ondan uyandım." dedi sandalyeye otururken.

"Uykum kaçtı." dedim sorusunu cevaplayarak.

"Daha çok kaçsın diye kahve mi yapmaya karar verdin?" dediğinde hafifçe güldüm. Olumlu anlamda başımı sallarken başını kollarının üzerinde masaya yasladı. Suyu kontrol etmek için döndüğümde neredeyse taşmak üzere olduğunu gördüm. Suyu kapatıp kupa çıkarırken Asrın'a bakış attım.

"İçecek misin? Bence uyuyacak gibisin." dedim. Bana bakıyordu zaten o sırada bunu söyleyince güldü.

"İçeceğim." dediğinde başımı sallayarak bir kupa daha çıkardım. Kahveleri yaparken, Asrın da beni izliyordu. Sıcak kupaları alıp ona baktım. Ne demek istediğimi ben söylemeden anladı ve kalktı, önden yürürken peşinde gidip merdivenlerden çıktım. Aslında evin iki katlı olmadığını eve yerleşmek için içeri girdiğimizde fark ettim. Üç katlıydı en üst katı sadece terastı. Henüz hiç oturmadığımız terasımıza çıkıp zaten sadece bir tane olan koltuğa oturdu. Kahvenin birini benden alıp uykuyla etrafı izlerken bu hali gözüme çok tatlı geldi.

Lotus ÇiçeğiWhere stories live. Discover now