YİRMİ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

794 63 146
                                    

Yara bandı olanlar. Her zaman yara alanlardır.

Bakışlarında olan alevler vücudumda, kalbimde yaralara yol açıyor. Göğüs kafesimi delecek kadar ağrıyan kalbimin neyi olduğunu bilemedim. İnsanlar basit hatalar yaptığını düşündüklerinde karşı tarafa ise büyük yaralar açtıklarını bilmiyorlar. Umursamaz birine dönüştükçe, içinde biriken çığlıkların hesabını kimse vermiyor onun hesabı yine sana kesiliyor çünkü bu hayatı sen seçmişsin gibi davranılıyor.

Kırılan kalbim olsaydı belki düzelirdi. Kalbim kırık değildi ama ben paramparçaydım.

Asrın beni suya soktuktan sonra zorla uyutmuştu. Şimdi kalmıştım, aynı şekilde zorla bir şeyler yemiştim. Asrın da yemeğini yedikten sonra eşyaların bir kısmını yerleştirmiştik. Köşeli koltuğu cam kenarındaki köşeye itmiştik. Karşısına diğer siyah koltuğu ve tam ortalarında kalan boşluğa küçük masayı koymuştuk.

Şimdi biraz dinlenirken yağmur başlamıştı, oturmuş kollarımı koltuğun sırt kısmının başına yaslayıp çenemi de kollarıma yaslayarak yağan yağmuru izlemeye başladım. Asrın mutfaktaydı ve akşam saatiydi. Bu saatleri seviyordum. Gökyüzüne baktığımda yıldız göremedim daha çok bulutlar toplaşmıştı..

Karın boşluğumda ki morluk arada kendini belli etmek ve unutturmamak için sızlıyordu. Ona yapacak bir şeyim olmadığı için sadece acısıyla kalıyordum.

Bazen düşünmüyor değildim, neden böyle bir hastalıkla sınanıyordum, birinin kabulü neden birkaç kişinin hayatını engelliyordu? Yaşamını tehlikeli hale getirip, yaşam mücadelesi vermesine sebep oluyordu.

"Liya," başımı kaldırıp Asrın'a baktığımda elinde iki tane kahveyle yanıma gelmişti. Birini ondan aldığımda tam yanıma oturdu. Gözlerimi tekrar dışarıya çevirdiğimde cama vuran yağmur damlalarının aşağı süzülüşlerini izledim. "Ağrın var mı güzelim?"

"Yok. İyiyim."

"Ne düşünüyorsun?"

"Hiç, hayatımızda olup bitenleri düşünüyorum. Ne kader tuhaf ve ilginç. Ölümle yaşam arasında kalmışız. Sanmıyorum ki kimsenin bugün ölecek miyim? Korkusuyla yaşadığını." dedim dışarıyı izlerken. Asrın başını omzuma koyduğunda ona baktım.

"Bunları düşünürsen kafayı yersin, boş ver. Biz yaşayabileceğimizi yaşayalım." başımı salladım. Başını, koltuğun arka kısmına yasladığım kollarıma yasladı. Saçlarıyla oynarken gözlerini kapattı.

"Asrın," gözlerini açmadan diyeceğim şeyi bekledi. "Beraber ölme şansımız var mı? Çünkü ben senin ölmene dayanabileceğimi sanmıyorum." dediğimde gözlerini açıp bana baktı.

"Sürekli öleceğimizi düşünüyorsun, azıcık mutlu olsana, güzel şeyler düşün. Neden böyle yapıyorsun? Sadece kendini yiyip bitirmekten başka bir şeye yaramıyor bu." yanağımı okşarken omuz silktim.

"Doğruları söylüyorum." dedim. Biraz uzakta duruyor olduğundan dolayı ona yanaştım. Yanaşmamla hareketleri durdu ve göğsüne yatacağımı anlayıp bekledi. Asrın sadece ufak temaslarda bulunuyordu saçlarımı okşamak gibi. Sarılmak ve öpmeye geldiğinde tereddütte kalıyordu ve bu hassasiyeti hoşuma gitmiyor değildi.

"Yarın seni bir yere götüreceğim."

"Buraları biliyor musun ki?" dedim.

"Sayılır, birkaç planım daha var." dedi. Parmaklarındaki yüzüklerle oynarken merakla ona baktım. Başını biraz eğerek bana baktığında gülümsedi. "Bakma öyle." dediğinde hala ona bakıyordum.

Lotus ÇiçeğiWhere stories live. Discover now