Bölüm 17: GERİDE KALANLAR

558 52 31
                                    

Selam 😇
Alex'e olan siniriniz geçti mi? Yoksa hala devam ediyor mu?
Belki bu bölüm biraz da olsa yumuşarsınız🙊
Yıldıza basmayı ve yorum yapmayı unutmayın😊
İyi okumalar!✨💛
———————————-
MIA

'Miles. Miles'ı bulmalıyım.' Dedim ama sesim kendime bile yabancı geliyordu, gözlerimin önünde küçük beyaz noktacıklar dans etmesine rağmen bayılmamak için bütün gücümü kullanıyordum. Şu an olmazdı, şu an bilincimi kaybedemezdim.

'Tamam önce sen kendine gel de.' ikisi de koluma girip beni merdivenlerden çıkarmaya başladılar, benim ağzımdan tek bir kelime dökülüyordu 'Miles. Onu bulmam gerek.' Koridorun başında bir odaya girdik içerisinin karanlık olduğunu ama köşede bir piyano olduğunu hatırlıyorum. Piyanonun karşısındaki bej rengi koltuklardan birine oturtuldum. Hiçbir hareketi kendim yapıyor gibi değildim zaten.

'Miles.' Dedim belki bininci kez.

'Tamam ben onu bulup getireceğim. Sen onun yanında kal.' Dedi Adrian. Demese de Alex'in bir yere gideceğini sanmıyordum. Kapının kapandığını duyunca vücudum kendini savunmasız hissetmeye başladı. Miles yoktu, Adrian yoktu. Nasıl baş edeceğimi bilmiyordum.

'Mia titriyorsun.'

'İyiyim ben.' İşin aslı iyi olmaktan çok öteydim.

Alex de bunu biliyordu. Bu yüzden beni duymamazlıktan gelip ceketini çıkarıp omuzlarıma attı. Ne yapacağını bilemez haldeydi. Yanıma mı, otursun ayakta mı dursun, konuşsun mu, sussun mu hiçbir şey bilmiyordu. Kendimi cekete ve onun kokusuna bırakıp gevşemeye çalıştım ama bir işe yaramadı. Frank'in beni bulduğuna inanamıyordum. Saklanmıyordum ama sözleşmenin beni aramaması için yeterli olacağını sanıyordum, daha doğrusu umut ediyordum.

'Mia neler oluyor bana anlatır mısın?' artık dayanamıyormuş gibi önümde diz çöktü. Ellerimi titremesinler diye birbirlerine bastırmıştım o ise ona tutunayım diye avuçlarımı birbirinden ayırıp titreyen ve soğuk ellerimi büyük avuçlarının arasına aldı.

Ne anlatacaktım ki? Nasıl anlatabilirdim onu bile bilmiyorum. Yıllardır kelimelere dökmediğim geçmişi şimdi sana nasıl anlatabilirdim.

'Ben... o... Adrian.' Nereden başlayacağımı nasıl toparlayacağımı bilmiyordum.

Gözleri endişe ile büyümüştü 'Gelen kim Mia? Niye bu kadar korktun?'

'Ben... anlatamam.' Gözlerime dolan yaşları tutmamın anlamı yoktu. Vücudum o kadar çok titriyor sarsılıyordu ki ben tutsam bile onların akmaya devam edeceğini biliyordum.

'Bana güvenebilirsin bunu biliyorsun. Bırak yardım edeyim sana.' Gözlerinden kalbime doğru bir sıcaklıka aktı. Ona güvenmeyi istiyordum. Bana yardım etmesini istiyordum. Ama o eski hayatımın hiçbir yerine ait değildi. Oraya girmemesi gerekiyordu. Frank'e ve onunla beraber geleceklere bulaşmaması gerekiyordu. Çünkü biliyorum ki onu gördüğü an da berbat edecekti. Her şey de yaptığı gibi.

Güven verircesine elimi sıktı ama nafile bir çabaydı. Ellerim gibi dilim dudağım da kilitlenmişti ve anlamsız bir kaç kelime dışında hiçbir şey dökülmüyordu.

'Mia.' kapının hızla açılması olduğum yerde sıçramama neden oldu. Normal karşılanmayacak kadar çok sıçramama. 'Özür dilerim.' Dedi Adrian bana doğru gelirken. Alex ise olup bitenleri anlamaya çalışıyordu.

'Miles.' Yine ağzımdan aynı kelimeler çıkıyordu.

'Arabayı çağırması için yolladım onu. Merak etme iyi. Sizi hemen daha güvenli bir yere götüreceğim.'

LAVANTA (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now