Bölüm 23:AMAZON KRALİÇESİ VE ŞÖVALYE

600 41 16
                                    

Yıldıza basmayı ve yorum yapmayı unutmayın ✨⚔️

İyi okumalar 💛
——————————————
Tekrar burada bu bahçede olduğuma inanamıyorum. Lila mor yaprakların üzerinde parmaklarımı gezidiyorum. Tepemde parlayan güneşin ışınları tenimden hücrelerime nüfuz ediyor. Hücrelerimin D vitamininini alışını neredeyse hissedebiliyorum. Arkamda o evin olduğunu bilmeme rağmen dönüp bu güzel anı yok etmeye hiç niyetim yok. Benim önümde uçsuz bucaksızca uzanan lavantalara bakıyorum. Kalbimin ritminin yavaşladığını beni mutluluğa taşıdığını hissediyorum. Meditasyonlarda hayal ettiğim türden bir huzur bu.

Beynimin başka düşüncelere atlamasına gerek olmuyor. Bütün kemiklerimle hücrelerimle şu an burada olmak istiyorum. Kollarımı açıp gözlerimi kapatıyorum. Hafifçe esen rüzgar çıplak omuzlarımı yalayıp geçiyor. Elimin üstünde neredeyse o rüzgar kadar yumuşak bir el hissediyorum. Gözlerimi araladığımda onu görüyorum. Gri saçları her zaman yaptığı gibi toplu değil bu sefer, benimkiler gibi dalgalar halinde omuzlarından aşağı iniyor.

'Büyükanne.'

Daha önce göndermediği bir gülücük gönderiyor bana hatta dudağının kenarında bir gamze beliriyor. 'Mia.' adımı seslenişini bile özlemişim. Kimse onun gibi doğru tonlayamıyor.

'Seni özledim.' Ona sıkıca sarılıyorum. Kalbimin üstünden bütün ölümleri, acıları kaldırırcasına ona sarılıyorum. 'Sana anlatacağım o kadar çok şey var ki.'

'Hepsini biliyorum ve seninle gurur duyuyorum.' Benim için ilk kez biri böyle bir cümle kuruyor. Gözlerimden akan yaşları durdurmak bile gelmiyor içimden.

'Bugün sahip olduğum her şey senin sayende.' Bütün başarılarımı onunla paylaşmak isterdim. İlk büyük kazancımla ona bir ev almak isterdim mesela ama o çiftliğinden ayrılmak istemeyeceği için çiftliğin tadilatı için harcardık parayı. İnşaattan ve düzeninin bozulmasından nefret ettiği için de hep parça parça yaptırırdı her şeyi. Hiç bitmeyecek bir döngüye girerdik. Belki bazı odaları birlikte boyardık, ona bir atölye yapardım belki, çiçekleri için de ufak bir sera.

'Ben sana sadece ışığı gösterdim Mia, tünelden sen kendin çıktın.' Onu dinlerken ellerini o kadar sıkı tutuyordum ki kaçıp gitmesi imkansızdı ama o bir şekilde ellerimden kurtulmayı başardı. Ben onun gideceğinden korkarken o omuzlarımdan tuttu. 'Şimdi ise yüzleşme vakti.' Beni döndürdüğünde boyası dökük çiftlik evi hemen karşımdaydı. Daha demin yüzüme vuran güneş buradan görünmüyordu bile. Gökyüzü yağmur yüklü karanlık bulutlarla kaplıydı.

'İstemiyorum.' Evin kapalı kapısının gıcırdayarak açıldığını duydum.

Ama büyükannem dönmeme izin vermedi. 'Yapabilirsin. O güce sahipsin. Artık kendini sevmeli ve affetmelisin.' Açılan kapının arkasından çıkan sureti görmemek için gözlerimi sıkıca yumdum. Bu da gerçek hayata gözlerimi açmam anlamına geliyordu.

            Her yeni ürün çıkmadan önce olduğu gibi bu sefer de kabuslar peşimi bırakmıyordu. Terli terli yorganı tekmeleyerek üstümden attım. Yatağın soğuk tarafına geçmek de işe yaramamıştı. Rüyalarım ve anılarımla karışık görüntüler gelmeye devam ediyordu. En iyisi yataktan çıkmaktı. Ayaklarım soğuk zemine değdiği anda vücudumda biriken ter buz etkisi yarattı. Cama doğru yaklaşıp gökdelenelerden yansıyan ışıkla aydınlanan şehre baktım. Sanki kabusları ile mücadele eden tek kişi benmişim geliyordu. Kabusun kirli anısından kurtulamadıkça midem bulanıyor, soğuk soğuk terlemem geri geliyordu. Belki de bu odadan çıkmam gerekiyordu. Bu süreyi evimde geçirsem daha mı iyi  olurdu acaba? Belki de yabancı bir yerde uyumanın verdiği rahatsızlıktandı bütün bunlar. Kimi kandırıyorum, kendi yatağımda da olsam kabus göreceğimi biliyorum. Hem de yalnız başıma gecelerde kabuslarımla yeterince mücadele etmiştim. Bu düşünce benden bağımsız olarak ayaklarımı Alex'in uyuduğu odaya götürdü.

LAVANTA (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now