38.BÖLÜM - ÇİÇEK

93 6 0
                                    

İstanbul - Ankara yolunun 23. KM'sine çıkan 100 metre uzunluğundaki asfalt yol, üzerinde 'Erguvan Çiçekçilik' yazılı çiçek motifleri ile süslenmiş bir tabelanın asılı olduğu iki katlı prefabrik yapının önünden başlıyordu. Bu yapının hemen önünde beyaz renkli bir plastik masa, masanın ardında beyaz renkli dört sandalye, üzerinden gri bir duman tüten çay semaveri durmaktaydı.

Masadaki sandalyelerin bir tanesinde uzun boylu, dolgun vücutlu, sırtında boz ayı kürküne benzer bir mont, kafasında alacalı bir kalpak takılı, kırmızı yüzlü genç sayılabilecek bir adam oturuyordu. Adamın karşısında sarı çizmeli, gri saçlı, ufak tefek bir başka adam elindeki bahçıvan makası ile durmuş birşeyler anlatırken 100 metre uzunluğundaki karlı yoldan ilerleyen siyah renkli aracın çıkardığı sesi duymuşlardı.

Siyah renkli ekip otosu prebarik yapıya yaklaşırke Profesör:

"Şu kar kümesinin yanına park et Ayla kızım." Dedi. Ayla Komiser kafasını sallarken kafası kapaklı adamda beyaz plastik sandalyesinden kalkmış, karın yansıttığı güneşin aldığı gözlerini kısmış hale onlara bakıyordu. Aracın kapılarını çarparak inen Profesör ve Ayla Komiserin polis olduğunu anlayan kalpaklı adam gülümsedi:

"Mustafa Baba içeriden temiz iki bardak ile dün Belçika'dan gelen Uranüs Şirketi temsilcileri için aldığımız kuru pastalardan bir tabak yapta getir." Diyen adamın ağzından çıkan soğuk buharlar sigara dumanı gibi havaya yayılmıştı. Gözlerinin kenarlarında derin çukurlar bulunan yaşlı adam:

"Emredersin beyim." Dedi. Kalpaklı adam gözlerini devirdi:

"Mustafa baba şu emredersinizi beyimi falan bırak artık. Burası ne asker kışlası ne de bir ağa çiftliği, sana kaç kere söyledim bana ismimle yani Murat diye hitap et diye." Kendisine ekmek veren patronuna ismi ile hitap etmeye dili varmayan yaşlı adam cevap olarak sadece kafasını salladı ve iki katlı prefabrik yapıya girdi:

"Hoşgeldiniz efendim."

"Hoşbulduk Murat Bey. Ben Emniyet Amiri Murtaza." Diyen Profesör adamın uzattığı kürklü eldiven giyili elini sıktı:

"Bende Erguvan Çiçekliğin sahibi Murat ERGUVAN, memnun oldum amirim." Dedi ve Ayla Komisere elini uzattı. Murat Bey onun yüzünü inceler gibi bakarken uzatılan eli sıkan Ayla Komiser:

"Ayla Komiser." Dedi. Murat Bey gülümsedi:

"Evet, telefonda sizinle görüşmüştük ama doğrusu bu kadar güzel bir bayanla karşılaşacağımı bilseydim kıyafetime daha bir özen gösterirdim." Profesör'e baktı:

"Doğrusu amirim Ayla Komiserim olmasaydı sizin polis olduğunuzu imkanı yok anlamazdım. Bizim fakülteden hocamız Nurettin HAKYEMEZ'e çok benziyorsunuz. Daha doğrusu yüzünüz değilde etrafa yaydığınız o... nasıl desem... entellektüel hava benziyor. Neyse yine fazla gevezelik ettim buyurun oturalım." Ayla Komiser ve Profesör beyaz plastik sandalyelere oturdular. Murat Bey yere çömeldi ve minik bir kürekle mavi torba içinden aldığı mangal kömürlerini semaverin altına attı. Kömürler alev alırken omzu üzerinden onlara baktı:

"Ateşi kuvvetlendirmezsem yarım saate su kaynamaz. Size güzel bir semaver çayı içirmeden göndermek istemem." Profesör:

"Fazla uzun kalamayacağız Murat Bey ama yine de teşekkür ederiz." Murat Bey ayağa kalktı ve ellerini birbirine vurarak kömür tozunu silkti:

"Merak etmeyin amirim çayı çoktan demledim. Şimdi altına eklediğim kömür ile on dakikaya kaynar. Getir Mustafa baba bırak masaya." Prefabrik yapıdan çıkan sarı çizmeli yaşlı adam çekingen hareketleri ile çiçekli tabağı masanın üstüne bıraktı ve prefabrik yapının köşesinden hızlı adımları ile dönerek gözden kayboldu. Murat Bey beyaz plastik sandalyeye oturdu:

İKİ BEDEN BİR KALP(TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now