55.BÖLÜM -ZEHRA

95 8 0
                                    

Telefonun ahizesini yerine bırakan sarı saçlı sekreter:

"Buyrun Murtaza Bey, Mithat Hocam sizi bekliyor." Dedi. Sekreter masasınında bulunduğu bekleme salonunda oturan Profesör sandalyesinden kalktı. Aynı bekleme salonunda oturan ve son 10 dakikadır dizini sabırsızca sallayan adam:

"Hanımefendi ama ben beyefendiden önce gelmiştim. Beni içeri almanız gerekirdi." Konuşmaya aldırmayan Profesör, Prf. Uzman Doktor Mithat DECEL'in odasına giden kısa koridora girdi. Sarı saçlı sekreterin sesi kısa koridordan duyuluyordu:

"Anlıyorum Ender Bey ama beyefendi Emniyet Amiri, bir suç soruşturması için gelmiş."

Kapıyı tıklatan profesör doktor odasına girdi. Geniş bir cam masanın ardında oturan Prf. Uzman Doktor Mithat Bey uzun kır saçları omuzlarına dökülen, gözlüklü bir adamdı. Gülümsedi:

"Buyurun oturun Murtaza Bey." Profesör masanın önündeki sandalyeye oturdu:

"Dışarıda bekleyen hastalarınız olduğu için fazla vaktiniz almak istemiyorum Mithat Bey. O yüzden hemen konuya gireceğim. On sene önce siz tarafından seansa tabi tutulan Vefa Sezer Yetiştirme Yurdu öğrencisi Zehra BALI hakkında konuşmak istiyorum."

Deri koltuğuna yaslanan Mithat Bey:

"10 sene uzun bir zaman Murtaza Bey. Hatırlamak kolay değil. Üstelik sizinde iyi bildiğiniz gibi hasta mahremiyeti de söz konusu."

"Anlıyorum Mithat Bey ama bir cinayet soruşturması kapsamında, savcılık izni ile bu bilgileri sizden istiyorum." Krem renkli pardösönün iç cebinden dörde katlanmış bir A4 kağıdı çıkardı ve Psikatyri uzmanı Mithat Beye uzattı. Kağıdı inceleyip Profesöre geri uzatan doktor gülümsedi:

"O zaman bir sorunumuz kalmıyor Murtaza Bey." Deri sandalyesini yanaştıran Mithat Bey kollarını masanın üzerine koydu ve bilgisayar faresini kavradı:

"On senede geçse bilgisayarlar unutmaz Murtaza Bey." Dedi ve parmakları klavye üzerinde dolaştı.

***

Kafasına peş peşe taş ile vuruluyormuşcuna ağrı bir nabız gibi atıyordu. Gözlerini araladığı vakit gri kumaş pantolonunu gördü. Çenesi mavi çizgili beyaz gömleğine dokunuyordu. Kafasını kaldırmak istediğinde beyni yerinden oynamış gibi hissetti ve acıdan gözleri sulandı.

Kafasına dokunmak istiyordu ama elleri ergen çocukları gibi artık onu dinlemiyordu. Kollarını çekiştirince ellerinin arkasına bilek hizasından bağlandığını anladı. Ayaklarına vuran cılız sarı ışığı ve bileklerindeki ipleri görebiliyordu.

Kafasındaki acıya aldırmadan başını kaldırdı. Acıdan yüzü kasılmış halde çevresine bakınca ahşap evin holünde olduğunu anladı. Tahta bir sandalyede eleri ve ayakları bağlanmış halde oturuyordu. Gaz lambası ayaklarının önüne konmuştu. Holde kimse yok gibi görünüyordu.

Köşedeki karaltıyı fark etti. Gözleri karanlığı daha iyi görünce ayaklarını karnına çekmiş, ellerini ayakları etrafında sarmış halde oturan Zehra'yı seçebildi:

"Uykuya pek düşkünmüşsünüz. Neredeyse bir saat oldu daha yeni kendinize geldiniz Profesör."

Zehra'nın yüzündeki o alaycı, kendini üstün gören gülümsemeyi fark etmişti. Üstelik konuşma tarzı da değişikti. Kısık, cansız kelimeleri ile bir angaryayı baştan savarcasına konuşurken şimdi her bir kelimeyi vurgulayarak, sanki her bir kelimesi bir lütufmuşcasına kibirle konuşuyordu.

Oturduğu yerden kalkan Zehra gaz lambasına yaklaşınca ses tonundaki kibri bakışlarında da gördü. Bu dünyada istediği herşeyi yapmaya hakkı kudreti varmış diğerleri birer hiçmiş gibi bakıyordu:

İKİ BEDEN BİR KALP(TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now