unveil

2.9K 189 60
                                    

Her şeyin tam olarak ne zaman başladığını hatırlamıyordum. Çünkü hepimizin başlangıçları farklıydı. Kimimiz doğduğumuz gibi bu kuyuya atılmıştık, kimimiz biraz daha büyükken terk edilmiştik. Ama sonuç olarak bu kuyuda bir araya gelmiştik bir şekilde. İyi ki de gelmiştik ama.

Ben, Changbin hyung, Chan hyung ve Hyunjin doğduğu gibi gelenlerdendik. Bir hikayesi olmayanlardan, sokağa ya da yetimhane kapısına bırakılanlardan. Ailesinin birkaç ay bile yanında durmasını istemediği masum bebeklerdendik biz.

Bazen bu durumun sonradan bırakılmaktan daha iyi olduğunu düşünüyordum. Aptal bir yanım belki de ailemin öldüğünü söylüyordu. Ailesi ölenlerin zaten o şekilde kayıtlı olduğu veya hiç yetimhaneye verilmeden akrabalarında kaldıklarını bilmeme rağmen bunu düşünen aptal bir yanım vardı. Zaten aptalık tekiydim.

Seungmin de annesini doğumda kaybetmiş ve şerefsiz babası tek başına bir bebeğin sorumluluğunu almaya tenezzül etmediği için düşmüştü yanımıza. Bazen onun bizden bile kötü durumda olduğunu düşünüp üzülürdüm onun adına. Ben aptalca umutlara bel bağlayabiliyordum bir şekilde fakat o direkt istenmeyen olduğunu biliyordu. Babasından nefret ediyordu. Hepimiz nefret ediyorduk.

Felix ve Jeongin içimizde yurda en büyük yaşta gelenlerdi. Felix altı, Jeongin beş yaşındayken gelmişti. İkisi de ailesini kaybetmişti ve ikisinin de boktan akrabaları bakmak istememişti. Gerçi Jeongin'in teyzesi istemişti fakat evli olmadığı ve üniversite öğrencisi olduğu için alamamıştı onu. İşe başladığında ve alabileceği zaman ise Jeongin istememişti. Bizden ayrılmak ve teyzesine yük olmak istemiyordu. Teyzesini severdi Jeongin, teyzesi de onu çok severdi. İçimizde ziyaretine gelinen tek kişi de Jeongin'di zaten.

Bir de Minho hyung vardı. İki yaşındayken gelmişti buraya. Ailesinin hikayesini bilmeyen tek kişiydi. Neden bilmiyordum ama öğrenmek istemiyordu. Birkaç kere sorguladığımızda da hep sinirlenmiş ve sonuç olarak bu çukurda olduğunu ve sebebinin bir önemi olmadığını söylemişti. Bu konuda cidden katıydı.

Sonuç olarak bir şekilde yolları kesişen ve birbirinin ailesi olan sekiz kişiydik biz. Aile kavramı tarafından büyük yenilgiye uğramamıza rağmen o kavramı yeniden yaratmıştık. Çok şey atlatmıştık birlikte ve her seferinde de birbirimize sığınmıştık. Tıpkı aileler gibi.

*****

"Nereye gidiyorsun?"

Minho hyung sessizce yanımızdan kalkıp gidecekken sordum hemen. Felix ve Changbin hyungla birlikte masada oturuyorduk. Yaklaşık on dakika olmuştu ben geleli.

Minho hyung sözlü cevap vermek yerine elini ağzına götürüp işaret etti. Sigara içecekti yine. Gayet güzel sohbet ediyorken neden yine sigaraya gittiğini anlamadığım için üzülürken buldum kendimi. Hala bırakmamış olmasına şaşırmamıştım ama üzülmüştüm. Ona karışamazdık ama bu kadar çok içmesi hepimizi üzerdi. Bizim yerimize bir zehire sığınması ve kendini yaralaması üzeridi işte eskiden. Artık biz de olmadığımız için ona sarılmaya devam etmesine şaşırmamıştım aslında ama üzülüyordum işte.

O gelene kadar üçümüz pek bir şey konuşmadık. Belki yılların araya girmiş olmasından ötürü belki de eskisi kadar rahat hissetmeyişimizden, bilmiyordum ama sessizdik işte. Zaten Minho hyung varken de çok bir muhabbet döndürememiştik. Uzun süre ayrı kalmak bizi uzaklaştırmıştı. Bu duruma her ne kadar üzülsem de ben de sessizliğin sebeplerinden biriydim. Çekiniyordum sanırım. Bir zamanlar en yakınım olan insanlarla şimdi böyle olmak da üzüyordu.

Yan yana oturmuş ve Changbin'in omzuna başını yaslamış Felix'le göz göze geldiğimizde gülümsedi bana. Felix'in gülümsemesinde güzel şeyler vardı. İnsanın içini huzurla doldururdu gülüşünü görmek. Şimdi de öyle olmuştu. İstemsizce gülümsemiştim ben de. Sonra da ikisini inceleyesim geldi. Hala birlikte olmaları beni mutlu etmişti. En azından onlar ayrılmamıştı. Zaten şimdi de onlar sayesinde bir araya geliyorduk.

for youth [minsung]Where stories live. Discover now