on dokuz; "sana kızgın değilim"

663 112 110
                                    

bu kadar bekletmeme değecek kadar çok uzun, dolu ve yazarken beni avucuna alıp alıp duvara fırlatan bir bölüm oldu bu yüzden sessizce okuyup geçerseniz çok üzülürüm ☹️


"Hermione Granger kesinlikle Ravenclaw olmalıydı!"

Jeongin'in bir namus meselesine döndürür gibi çıkışarak söylediği şey ile konu kapanmış gibi herkes sessizliğe bürünürken o ise bundan tatmin olarak sandalyesine geri yaslandı. Konunun ne ara buraya geldiğini ve kendi içimizde ufak çaplı bir tartışma başlattığımızı hatırlamıyordum bile. Biraz sarhoş olmaya başlamıştım zaten, bu yüzden bazı şeyleri kaçırıyordum.

"Gerçekten bunu mu konuşacağız?" diyen Seungmin'e çevirdim başımı. Yanında oturan Hyunjin'in başını onun omzuna koymuş ve boş bakışlar atışını görmek gülümsememi sağlarken göz göze geldik ve Hyunjin de bana gülümsedi. Benden daha çok sarhoş olduğunun farkındaydım ama beni tanıyıp da gülüşünü verdiğini de biliyordum. İçim hoş olmuştu.

"Her şeyi konuşuyoruz işte." dedi Jeongin ona karşılık olarak. Konuyu açan sanırım Jeongin'di. İçimizde Harry Potter'ı en çok seven oydu çünkü ama saatlerdir o kadar fazla şey hakkında konuşmuştuk ki konu konuyu açıyordu, saçma bile olsa.

"Kavga etmeyin." dedi Chan hyung. Sağ tarafımda, masanın baş köşesinde oturuyordu. İçimizdeki sarhoş olmadığı kesin olan iki kişiden biriydi. Diğeri de Changbin hyungtu. Sanırım bizi korumak adına çok fazla içmemişlerdi. Aslında ben de çok fazla içmediğimi düşünüyordum ama alkole olan direncim düşüktü ve çoktan etkilenmeye başlamıştım bile.

"Etmiyoruz ki."

Felix'e çevirdim bu sefer bakışlarımı. O Hyunjin'den sonra en çok uçan kişiydi sanırım ve o da konuştuktan hemen sonra başını sevgilisinin omzuna yasladı. Aslında artık eşiydi. Şu anda burada olma sebebimizi yeniden hatırlamıştım onlara bakınca. Hollanda'dan dönmüşlerdi ve toplanıp kutlama yemeği yemeye karar vermiştik.

"Size çok içmemenizi söylemiştim ben ya."

Chan hyung acı çeker gibi bir ifadeyle bize bakarak söylendiğinde içimde oluşan gülme isteğini bastıramayıp kıkırdadım. O sırada hemen yanımda oturan Changbin'in sesi geldi kulağıma.

"Hyung kalkalım artık istersen."

"Kalkalım."

Changbin hyung ayaklanırken Felix gözlerini açıp neler olduğunu sorguladı ve hyung onun saçlarını öpüp ayılması gerektiğini söyledi. Felix başını sallayıp elleriyle gözlerini ovuşturmaya başladı. Ben ise yüzümde oluşan gülümseme ile ikisini izledim. Changbin ve Chan hyunglar ise masadan ayrılıp kasaya doğru gitmeye başladılar. Hesabı hepimizin ödemesini tercih ederdim ama şu anda kimseye tartışma havasında değildim, diğerleri de değildi. İleride de biz öderdik, nasıl olsa artık birbirimize sahiptik. Yeniden.

Jeongin ve Seungmin bir şeylerin farkında olan taraf olduğu için hazırlanmaya başladılar ama Seungmin'in önce Hyunjin'i uyandırması gerekiyordu tabi. Hyunjin gerçekten de uyuyakalmıştı sanırım çünkü Seungmin onu sarstığında o kadar tatlı bir suratla gözlerini açmıştı ki benim bile onu öpesim gelmişti. Neyse ki Seungmin benim yerime alnına bir öpücük kondurmuştu. Peşinden de "Eve gitmemiz gerek aşkım." demişti. Çok güzel gözüküyorlardı.

Gözümü onlardan ayırıp hemen yanlarındaki, karşımdaki bedene çevirdim. Yemek boyunca en az konuşanımız ama en çok içenimiz olan kişi onca bardağa rağmen yıkılmamış gözüküyordu ama bakışları fazlasıyla boştu. Karşısında ben olmama rağmen bana bakmıyordu, sanki arkamda birisi varmış gibi dalmıştı bir yerlere. Dikkatini çekebilmek için elimi sallayıp seslendim ona. Neyse ki hızlı toparlanıp dikkatini bana verdi.

for youth [minsung]Where stories live. Discover now