altı; "romeo ve juliet"

752 125 45
                                    

Ah uzaktan nazik görünen aşk, nasıl da acımasız ve kaba denendiğinde! der Shakespeare Romeo ve Juliet'inde. İlk okuduğumda çok etkileyen bu sözü zihnimden çıkaramamamın sebebi sanırım o zamanlar aşkın nasıl bir şey olduğuna merakımdandı. Kaç yaşındaydım hatırlamıyordum fakat şu anda bile çok büyük olmadığımı göz önünde bulundurursak bu hisler için fazlasıyla küçükmüşüm zaten.

Şimdi ise aklıma gelen bu sözler yüzümde buruk bir gülümseme ve yüreğimde küçük bir sızı bırakmaktan başka bir şey yapmadı. Neden birden aklıma geldiğini anlamasam da hatırlamak güzel hissettiriyordu. O zamanlar bana uzaktan nazik görünen bu hislerin şimdi ne kadar acımasız olduğunu tatmış olmaktı sanırım güzel hissettirmesinin sebebi. Bu sözü anlayabilmek için küçük sayılırdım belki de ama zaten bu cümlenin var olmasına sebep olan aşkın sahipleri de 15 yaşında iki gençti sonuçta. Bunu öğrendiğimde de, yani Romeo ve Juliet'in sadece on beş yaşında olduklarını, çok şaşırmıştım. O kadar küçük yaşta böyle bir aşka ve hikayeye sahip olmak büyüleyici gelmişti yani. Şimdi ise bu işin yaşının olmadığını da birinci elden öğrenmiştim işte.

Sahiden de denendiğinde acımasız ve kabaydı aşk. Keşke göründüğü gibi nazik halini yaşayabilseydim demekten alıkoyamıyordum kendimi bir türlü.

Bu kadar melankolik olmam belki abartı gibi gözükebilirdi ama her zaman duygularını içinde yaşayan ama en derinden yaşayan birisi olmuştum işte. Çok düşünürdüm, birçok şey hakkında çok düşünürdüm gerçekten de ama en çok da Lee Minho hakkında düşünürdüm işte. Kalp ve beyin birbirine çok zıt organlar olmasına rağmen bendeki tek ortak noktaları aynı kişi tarafından işgal edilmeleriydi sanırım.

Şu anda ise odadaki tek çalışma masasında sırtı bana dönük oturan bedenini izliyordum yatağımda uzanmış şekilde. Chan hyung yine kütüphanedeydi, Hyunjin Seungmin'le birlikte çalışma odasındaydı ve kalanları da büyük ihtimal odalarındaydı. Minho hyung ise masada ne yapıyordu bilmiyordum. Derslerine çok da önem verdiği söylenemezdi o yüzden sınav haftasından çıkalı nerdeyse bir hafta geçmesine rağmen masada ne yaptığını merak ediyordum. Büyük ihtimalle defterine bir şeyler yazmakla meşguldü ama göremiyordum işte. Soramıyordum da. Artık onun bir şeylerini sorgulayacak iletişimimiz kalmamış olabilirdi çünkü.

Bu durum aklıma gelince istemsizce ofladım. Hyungun dikkati dağılmış olmalı ki bana döndü. Bir şey olup olmadığını anlamak için yüzüme bakarken ben de bakışlarımı kaçırmadım ondan.

"İyi misin?"

Gülmek istedim ama gülmedim. Bunun yerine başımı salladım sadece ve o da önüne döndü tekrar. Bazenleri üzüntüm sinire dönüyordu ve onu dövmek istiyordum. Sonra aptal kalbimin ona hiç kıyamadığı geliyordu ve kendime biraz daha üzülüyordum. Kısır döngü gibiydi.

Kapı açıldığında bu sefer de oraya döndüm. Hyunjin gelmişti. Bana doğru gelirken üst kattaki yatağına yatacağını sanmıştım ama bana doğru eğildiğinde yanıma yatacağını anlayıp yana kaydım hemen. O da yan tarafıma sokuldu ve yorganı üstüne örttü.

"Ne oldu?" diye sordum. Suratı asıktı. Odaya girdiğinde de üzgün gözüküyordu zaten.

"Seungmin'le kavga ettik."

Şaşırdım. İkisinin ne kadar iyi anlaştığını bildiğim için kavga etmeleri şaşırtıcıydı.

"Neden?"

Hyunjin bir süre cevap vermedi. Bana bakmıyordu, sırt üstü uzanıyordu ama ben ona dönüktüm. Cevap vermesi için kolunu dürttüm. Bana döndü sonunda.

"Bilmiyorum." dedi.

"Ne konuştunuz da tartıştınız oğlum nasıl bilmiyorsun?"

"Ders çalışırken defterimin arasında not kağıdı buldum. Sınıftan birisi yazmış. Benden hoşlandığı yazıyordu ama kim olduğunu söylememiş. Seungmin görünce birden sinirlendi sonra da tartıştık işte. Aklım bir karış havadaymış benim."

for youth [minsung]Where stories live. Discover now