sekiz; "yarım çalışan ciğerler"

679 111 67
                                    

Günler çok hızlı geçiyordu. Genç olduğumuz için belki de hızlı geliyordu, bilmiyorum fakat günler gerçekten de çok hızlı geçiyordu. Bunu en iyi bu sene anlamıştım üstelik. Minho hyungla samimi olamamaya başladıktan sonra hayatım yokuş aşağı yuvarlanıyormuş gibi hissettirmeye başlamıştı ve yokuş aşağı yuvarlanmak da hızlı olurdu işte. Lisenin ilk senesinin nasıl bittiğini de anlamamıştım bu yüzden. Başlarda çok heyecanlıyken sonrasında işlerin gerçekten de yokuş aşağı yuvarlanan bir çığ gibi büyümesi beklemediğim bir şeydi. 

Üzülüyordum ama elimden bir şey gelmiyordu.

Diğerleriyle bazen Minho hyung konusunu konuşurdum. Onlarla da mı eskisinden daha uzaktı diye merak ediyordum ve konuşmuştum fakat yine de hiçbirine okuldaki olayları anlatmamıştım. Minho benden bunu istememiş olsa da bu ikimiz arasındaki bir sırdı ve bahsetmiyordum işte diğerlerine. Gerçi okuldan birlikte dönmediğimiz için onun ne yaptığını soruyorlardı, özellikle de Chan hyung. Minho hyung da bir şekilde geçiştiriyordu. Artık kimse sorgulamıyordu da zaten. Hepimizin birbirimizden farklı arkadaşları olabilirdi ve onlarla vakit geçirebilirdik sonuçta. Bunda sorun yoktu, gerçekten. Beni üzen şey Minho hyungun arkadaşlarını ona yakıştıramıyor olmamdı.

Artık bunların bir önemi kalmamıştı. Dönem bitmişti, Chan hyung mezun olmuştu ve artık bir lise öğrencisi değildi. Üniversite sınavı da güzel geçmişti. Hepimiz onun adına mutluyduk, gerçekten mutluyduk fakat bir yanımız onun birkaç ay sonra yanımızdan ayrılacağını bildiği için üzgündü. Chanie hyung bizim en büyüğümüzdü ve gerçek manada abimiz olduğunu hissettirirdi. Bizim bir ailemiz yoktu fakat o hepimizi toplamış, başıboş yedi oğlanı kanatları altına almış ve bizi bir aileye dönüştürmüştü. Onun gidecek olması beni inanılmaz üzüyordu bu yüzden.

Şimdi ise sınavının üstünden iki gün geçmişken hep beraber dışarı çıkmış yemek yiyorduk. Hepimiz kendi kendimize böyle bir eğlence düzenleyeceğimizi bildiği için para biriktirmiştik ve normalde gidemediğimiz bir yere gelmiştik. Klasik bir aile restoranıydı. Dizilerde gördüğümüz o bölmeleri olan ve yer sofrası olan yerlerden birindeydik. Uzun yer sofrasının etrafında dizilmiştik, Chan ve Changbin hyung masanın üzerindeki mangalda etleri pişiriyordu. Seungmin ve Felix onlar için etleri kesiyordu ve kalanımız da oturmuş yemeğin pişmesini bekliyorduk. Huzurlu bir ortamdı. Aile sıcaklığını hissettiğimiz bir ortamdı en çok da.

"Jeongin getir tabağını." Pişen etlerden ilk Jeongin'e verdi Chan hyung. Normalde yemeğe en büyük başlarken bizde her zaman Jeongin'di ilk başlayan. İlk o yerdi, bir şey aldığımızda ilk ona verirdik çünkü o en küçüğümüzdü işte. Chan hyungun en büyük olma takıntısı olmamasına her zaman hayran olmuştum. En çok yük ondaydı ama hiçbir zaman bizden üstün olduğunu hissettirmemişti bize.

"Çok güzel olmuş!"

Jeongin'in memnuniyetle çıkardığı sesler eşliğinde söylediği şeyle güldük hepimiz. Chan hyung afiyet olsununu diledi. Ardından pişen diğer etleri de sırayla hepimizin tabağına koymaya başladılar. Jeongin'den sonra yaş sırasına göre gidecektik aslında ve Chan hyung pişiren kişilerden olduğu için Minho hyungun tabağına koyacaktı sonraki etleri. Koymuştu da hatta fakat Minho kaşla göz arasında tabağını benim önüme koymuştu. Ben şaşkınlıkla ona baktığımda ise yüzüme bakmak yerine pişen etleri izliyordu.

Ne hissetmem gerektiğini bilmiyordum. Beni bu kadar itmesine rağmen sonrasında bir anda böyle ince şeyler yapması kafamı öylesine karıştırıyordu ki ben artık onun hakkında ne düşüneceğimi bile bilmiyordum. Benimle böyle kolayca oynuyor olmasından yorulmuştum. Beni küçücük hareketleriyle bile etkiliyor olmasından yorulmuştum.

"Soğutmadan başlayın siz, hadi."

Chan hyungun tembihi üzerine yemeğini alan başladı yemeye. Kısa süre içinde herkesin tabakları dolmuş ve yemeye başlamışlardı. Tatlı bir muhabbet dönüyordu sofrada. Uzun zamandır hissetmediğim kadar huzurlu hissediyordum. Gülüşmeler eşliğinde ailemle birlikte yemek yiyorduk. Bu anların sonsuza kadar sürmesi için her şeyi yapabilirdim.

for youth [minsung]Unde poveștirile trăiesc. Descoperă acum