on iki; "göğsümde pır pır eden bir kelebek"

676 113 79
                                    

"Çok dağıtma, yurttakiler fark eder."

Chan'ın bana uzattığı teneke kutuyu alırken söylediği şeye bir cevap vermedim. Kendi elleriyle içkiyi bana veriyorken aynı zamanda uyarı yapması saçmaydı. Benim onu buraya çağırmam da saçmaydı.

Han Nehri hemen karşımızda tüm sakinliğiyle akıyor, akşam vakti olmasına rağmen etrafı insanlarla çevriliyken tüm canlılığını koruyordu. Burası hep böyleydi zaten. Sabahında da kalabalık olurdu akşamında da. Biz ise etrafımızdaki hareketliliğin aksine bir banka oturmuş iki gençtik.

"Dökül bakalım." dedi daha yeni gelmiş olmasına rağmen. Nasıl olduğumu sormadı, ben de ona sormadım. Sarılmadık bile. Beni tanıyordu. Temastan hoşlanmadığımı, sarılmanın benim için bir anlam ifade etmediğini çok iyi biliyordu. Zaten Chan hyung hepimizi en iyi tanıyan kişiydi. Jisung hariç. Jisung'u en iyi ben tanıyordum.

"Bir selamlaşsaydık bari." dedim alayla. Güldü ama selamlaşmaya dair bir şey söylemedi. Teneke şişeyi açmış ve bir yudum almıştı. Konuşmadan önce ben de aynısını yaptım. Onu buraya ben çağırmış olmama rağmen konuşmak için cesarete ihtiyacım olduğunu biliyordum. Alkolün cesaret verdiğine inanmak işe yarıyordu.

"Geçen birisi Jisung'a aşk itirafı yapmış." Kelimler ağzımdan çıkarken sanki boğazımı yakan bir zehirmiş gibi hissettiriyordu.

Sessizliğine karşı ona dönüp baktığımda onun zaten bana baktığını gördüm. Durgundu bakışları. "Jisung mu söyledi bunu sana?" diye sordu sonra.

"Yok." deyip başımı iki yana salladım usul usul. "Jisung'un okul çıkışı arka bahçeye gittiğini görmüştüm. Bir süre dönmeyince merak edip peşinden gittim. Bir çocuklaydı. Tam da ilanı aşkını bölmüşüm." Alaylı söyleyişim yalnızca içimdeki öfkeyi bastırmaya yarıyordu. Aslında bastırmıyordu da, yalnızca dışa vuramıyordum işte.

"Çocuk?" dedi Chan. Doğru anladığını belirtmek için başımı salladım fakat sonrasında kelimeler ağzımdan sinirle çıkmaya başladı bile.

"Ben başı yanmasın diye başından beri uzak duruyorken veledin tekinin aptal cesaretiyle itiraf etmesi kanımı kaynatıyor. Utanmadan karşıma geçip beni tanıdığını ve benimle tanışmak istediğini söyledi. Jisung'un abisi gibiymişim."

Sinirden güldüm. Ardından sanki beni sakinleştirecekmiş gibi elimdeki şişeyi kafama diktim. Chan'ın sessizce yanımda durup bir yorum yapmaması da beni körüklüyordu fakat onun da diyecek bir şeyi olmadığını biliyordum. Jisung'a olan hislerimi bile bilmemesi gerekirken gelip ona derdimi anlatan bendim sonuçta. Ama artık her şeyi kendi içimde saklayıp çözemiyordum. Ve kendime itiraf edemesem de Chan hyungun gidişi üstümdeki sorunluluğu arttırırken aynı zamanda beni boğuyordu da.

"Sonradan ne oldu?" diye sordu en sonunda benim kendi içimde yine köpürdüğümü fark ederek. En azından ona anlatıp rahatlamamı istiyordu. Zaten bu yüzden buradaydık. Devam ettim ben de.

"Okulda neler yaptığını çok göremiyorum fakat çıkışta birlikte gitmeye başladılar. Bazen teneffüslerde dışarı çıkıyorlar. Jisung'un yakın kız arkadaşı da oluyor yanlarında ama içim rahat etmiyor hyung." Öfkeliyken bir anda duygu değişimi yaşayıp çeresiz bir hale gelmiştim sanki, sesim kısılmıştı. "Okuldakiler onları rahat bırakmaz. Zaten aile meselesi yüzünden zorbalık gördü, bir de bunu yaşamasına izin veremem."

Yemin ederim sorun Jisung'u birinin sevmesi ya da onun birini sevmesi değildi. Sorun toplumdu işte. Okuldu, aptal zorbalıklara meraklı öğrencilerdi. Bizim bizi koruyup arkamızda duracak ailemiz de yoktu üstelik. Ben onu koruyabilmek için ondan uzak duruyorken şimdi aptal ergenin aptal duyguları yüzünden zarar görmesine göz yumamazdım ama elimden bir şey de gelmiyordu.

for youth [minsung]Where stories live. Discover now