yedi; "hayal kırıklıkları"

674 120 85
                                    


"Biraz daha teneffüslerini onun yüzünden harcamaya devam edersen gidip suratına yumruk atacağım."

Shuhua'nın dediği şey gülmemi sağladı. Bugün gün boyu her teneffüs bahçeye inip Minho'yu ve arkadaşlarını gözetlediğim için Shuhua bıkmıştı. Normalde benimle birlikte inmiyordu ama bu teneffüs inmişti ve benim sağlıksız tavırlarıma bizzat şahit olmak sabrını sınamıştı sanırım.

"Özür dilerim." dedim, hem onu yalnız bıraktığım için hem de uğraştırdığım için.

"Ben ciddiyim." dedi özrümü görmezden gelerek. Diyecek bir şeyim yoktu.

"Jisung," dedi sitemli halde sonra. "kendini bu kadar paralaman sinirimi bozuyor. Gidip ben de onu paralayacağım en sonunda."

Dediği şeye güldüm. Kahkaha attım hatta. O da güldüğümü görünce çatılı kaşlarını zar zor bozup güldü. Beni bu kadar iyi hissettirdiği için ona minnettardım. Yanımda olduğu için de minnettardım.

Bir teneffüsü daha Minho hyung yüzünden yedikten sonra sınıfa çıktık zil çaldığı için. Açıkçası pişman değildim. Ne yaptığını ve o çocuklarda ne buluyor da onlarla takılıyor diye merak ediyordum. Çok normal gözüküyorlardı. Bende olmayan ne vardı onlarda anlamamıştım. Belki de okuldan sonra farklı şeyler yapıyorlardı ve bu ilgisini çekiyordu onun. Bu şeylerin kötü şeyler olması korkutuyordu beni.

Sınıfa çıktığımızda artık üstümde olmayan rahatsız edici bakışlar sayesinde rahatça yerime oturdum. Eskisi gibi bana acıyarak bakmıyorlardı. Shuhua geldiğinden beri düzelmişti her şey. Aslında başta onunla yakın olduğum için kıskanç ve kötü bakışlar alıyordum ama Shuhua'nın kimseye yüz vermemesi ile ilgisini kaybetmesi işime gelmişti. Bir de benim güzel arkadaşım bana yapılan zorbalıklara fazlasıyla karşılık verdiği için insanlar artık ne bana ne ona bulaşıyordu. Kendi halimizde takılıyor olmak mutlu ediyordu beni.

Bundan sonraki teneffüslerde aşağı inmedim. Zaten iki teneffüs geçirmiştik. Öğleden öncemi bahçede heba ettikten sonra, kalanını Shuhua'yla geçirmeye karar vermiştim. Yapamadığım soruları sormuştum ona. Daha kaliteli bir aktiviteydi en azından.

Şimdi ise çıkış saati olmuştu ve ben yine aptal bir umutla onu bekliyordum. Bahçe kapısının önünde ellerimi hırkamın ceplerine sokmuş ileri geri sallanırken gözüm okul çıkışındaydı. Yine işi olduğunu söyleyip beni tek göndermemesi için dua ediyordum aynı zamanda.

Yanıma geldiğinde durdu karşımda. Heyecan ve gerginlikten bayılacak gibi hissediyordum. Çok normal gözüküyordu, her zamanki ifadesiz halindeydi. Benimleykenki gülümsemesini takınmamış olması endişemi arttırıyordu.

"İşin mi var?" diye sordum ona fırsat vermeden. Amacım duygusal manipülasyon yapmak değildi, sadece ifadesizliği yüzünden paniklemiştim işte.

"Seni bir yere götüreceğim," dedi. Tek bir lafıyla daha çok heyecanlanmış olmam çok saçmaydı ama kalbimin hızı artmıştı bile.

"Nereye?"

"Gidince göreceksin."

Onun bu soğuk tavırlarına alışkın olmadığımdan dolayı sanırım, çok fazla endişeli hissediyordum şu anda. En azından küçük bir gülümseme sunması için yalvaracak gibi hissediyordum. Neden bir anda böyle yaptığını anlamamıştım.

İkimiz de başka bir şey söylemedik. Beni yönlendirmesine izin verirken yürümeye başladık sonra. Deli gibi içimi yiyip bitiren merakıma rağmen bir şey sormadım ona. Hatta arada sormamak için dilimi bile ısırdım. O yanımda sessizce yürürken ben ise onun varlığıyla huzur bulmaya çalıştım her zamanki gibi. Beni sadece öylece yanımda durmasıyla bile mutlu hissettirmesi ise saçma olan bir şeydi.

for youth [minsung]Where stories live. Discover now