on sekiz; "iki kimsesiz çocuk"

600 109 80
                                    

Unut demek kolay gel bana sor bir de
Unutamıyorum işte unutamıyorum
Bir şey var şuramda beni kahreden
Şuramda tam yüreğimin üstünde
Çakılı duran bir şey var
Elimde değil söküp atamıyorum
Dalıp dalıp gidiyor gözlerim derinlere
Kimi görsem biraz sana benziyor
Seni hatırlatıyor şu bulut şu gökyüzü
Şu kayaları döven deniz
Şu hüzünlü melodi şu napoliten şarkı
Bir zamanlar beraber dinlediğimiz
Boyuna seni düşünüyorum durmadan usanmadan
Şimdi diyorum o ne yapıyor acaba
O güzelim gözleri kime bakıyor
O canım elleri nerde
Oysa günler o günler değil
Akşamlar o akşamlar değil
Ve kalan şimdi sadece özlemin gecelerde
Durup durup seni büyütüyorum içimde
Seninle acılar büyütüyorum
Yeni yeni kederler büyütüyorum dayanılmaz
Kirli sular yürüyor iliklerime
Bir zehir karışıyor kanıma anlıyor musun
Bir daha görsem seni diyorum bir daha görsem
Bir gün olsun bir dakika olsun
Unut demek kolay, gel bana sor bir de
Hatırladıkça gözyaşlarımı tutamıyorum
Dilimin ucunda sen; başımın içinde sen
Kader misin, ecel misin nesin sen
Unutamıyorum işte unutamıyorum


Ona olan özlemlerimi dindirmeye hiçbir şey yetmiyordu, onu görmek bile. Hatta onunla vakit geçirmek veyahut da karşımdaki kanlı canlı olan varlığını saatlerce izlemek dindirmiyordu hiçbir şekilde. Diner miydi bunca hasret bilmiyordum da fakat bu akıl durduran hasreti yalnızca benim yaşamadığımı bilmek biraz da olsa iyi hissettiriyordu. O da benim gibi yıllarını yangınların içinde geçirmişti ve artık bunu benden gizlemiyor oluşu bile beni yabancı olduğum hislere sürüklüyordu.

Cezaevinde geçirdiği üç buçuk yılda en büyük tutkusu olan edebiyata sığınmış ve söylediğine göre benim için bir defterde onlarca şiir biriktirmişti. Kimisinin zihninde olduğunu söylüyordu hatta ve dakikalar önce de gözlerimin içine bakarak bazılarının satırlarından alıntılar yaparak hayatımın en güzel anlarından birisini yaşamama sebep olmuştu.

Onu çok seviyordum. Hala, on iki yaşındaki o çocuk halimle anlamlandırmaya çalıştığım heyecanım ve kalp atışlarımdaki gibi veya on beşimde bileklerindeki kelepçeleri görmeme rağmen ondan asla umudumu kesmeyişim gibi, beni ben yapan yegane şeyin bu olduğunu bilerek onu çok seviyordum ve o da beni seviyordu. Bunu bilmek ise yıllarca yaşadığım onca acının üstünü çizip yerini müsvedde de olsa kullanılabilecek bir sayfaya döndürüyordu. Tertemiz olamazdık biz de zaten, tıpkı arkası kullanılmış bir müsvedde kağıt gibi bizim de ardımızda çokça hayal kırıklığı vardı ama önümüzü dönersek yeniden başlayabilirdik işte.

Elimdeki defterin sayfaları arasında dolanırken ağlamamak oldukça zordu fakat okuduğum şiirleri ve kitap alıntılarını onun ağzından duymuşken bile ağlamamışken şimdi ağlasam komik olurdu biraz. Evime gittiğimde günlerce ezberime kazıyana kadar hepsini tekrar tekrar okuyacağımı, elinin değdiği bu sayfaları okşayacağımı ve görmeyi özlediğim el yazısına bile ağlayacağımı zaten biliyordum. Bu yüzden şimdi onunla var olan bu kısıtlı anımı bölmeme gerek yoktu sanırsam ki.

Defteri kapadım ve sehpanın üstüne bıraktım. Sonra karşımdaki küçük mutfak tezgahında olan Minho'ya çevirdim bakışlarımı. Sırtı bana dönüktü ve kahvelerimizi yapıyordu. Akşamları kahve içmeyi hiç sevmezdim normalde fakat onun ricasını kıramamıştım. Zaten onunla daha fazla vakit geçirmeme sebep olacaksa zehir bile içmeye razı gelirdim ben.

Eline aldığı iki bardakla birlikte arkasını döndüğünde göz göze geldik. Küçük bir gülümseme eşliğinde bana doğru gelmeye başladı ve karşımdaki koltuğa oturmadan önce bardaklardan birisini önüme bıraktı.

for youth [minsung]Onde histórias criam vida. Descubra agora