on beş; "gerçek aile"

731 118 39
                                    

Yedi yıl.

Hayatımızın altüst olmasının üstünden yedi koca yıl geçmişti. Başlarda artık nasıl yaşayacağımı düşündüğüm, sonrasında ise bir şekilde büyüdüğüm yedi koca yılı geride bırakmıştık.

Şimdi yirmi iki yaşındaydım ve çocukluğum dediğim kişilerle yıllar sonra bir araya gelmenin yükünü sırtlanmaya çalışıyordum. Sırtımda çokça şey biriktirmişliğim vardı fakat daha önce hiç bu kadar ağır hissettiğim olmamıştı. Oysa onlarla yeniden yüzleştiğimde her şeyin daha iyi olacağını ve omuzlarımın artık daha rahat olacağını düşünmüştüm.

Olmadı. Ne omuzlarımdaki yük kalktı ne de özlemim dindi. Yalnızca geçmişin üstünde biriken tozlar havaya kalktı sanki ve hepimizin boğazını yakan bir acılığa dönüştü. Nefes almamızı zorlaştıran bir toz tabakası varmış gibi hissettim onlarla o masada otururken. Üzerinden üç gün geçmesine rağmen hala izleri kalmıştı da sanki.

Onları çok özlemiştim. Yıllarca görüşmemiştik, yavaş yavaş kopmuş ve bir taraflara dağılmıştık ve ben uzun zaman sonra bu özlemi ilk kez bu denli çok hissetmiştim. Kendimi yedi yıl öncesinde gibi hissediyordum. O günden birkaç gün sonrasında bizi farklı yurtlara dağıtıklarında yeni yatağımdaki o ilk gecelerimi yaşıyormuş gibi hissediyordum. Yapayalnız, kırık dolu, korkulu ve çocuk hissediyordum yani.

O olaydan sonra onunla yakın olduğumuz için bizim ayrılmamız gerektiğine karar verip de beni, Changbin hyungu ve Felix'i başka bir yurda göndermişlerdi. Sanki bu yaşananların sorumlusu bizmişiz gibi günahını biz çekmiştik ve belki de en zor anımızda dağıtmışlardı bizi. Üstelik aynı odaya da koymamışlardı. Bu yüzden gecelerim çok yalnız geçmişti.

Gerçi düşünüyordum da, on beş yılımı geçirdiğim o yerde hala kalmaya devam etmiş olsaydık eskisi gibi olabilir miydik ki? Gerçekten de birbirimize destek olup bu büyük şoku ve hayal kırıklığını birlikteyken atlatabilir miydik? Biraz büyüdüğümde bunun gerçekleşmeyeceğini kavrayabilmiştim neyse ki. Çünkü biz bir kere en ağırından bir darbe almıştık yuvamız yaptığımız o aile bağına ve çatlaklar aramıza girmişti. Zaten Chan hyung da yanımızda yoktu, bizi emanet ettiği kişi reşit olmadığı için çocuk cezaevine gitmişti ve sonrasında ne olacağı belli değildi. Biz kalan altı kişi ise ne yapacağımızı bilemiyorduk.

O dönem okul benim için kötü geçti. Normalde derslerime iyice asılmaya başlamış ve lise ikiyi ilk seneye göre daha başarılı geçiriyordum fakat ikinci dönemin ortasında, tam da sınavlardan önce olan bu olay hayatımı yaptığı gibi okul yaşantımı da alt üst etmişti.

O yaz ilk defa hep birlikte yüzmeye gitmemiştik. Lunaparka gitmemiştik hep birlikte ve ben binmekten korktuğum oyuncaklara onlar sayesinde binememiştim bir daha hiçbir zaman. Bunun bile eksikliğini çekmiştim sanki. Deli gibi korkardım o oyuncaklara binmeye ama o korkuyu bile özlemiştim çokça. O mart aynından sonra zaten çok fazla şeyin eksikliğini çekmiştim.

Yine de her şeye rağmen büyümüştüm işte. Belki hayal ettiğim veya istediğim gibi olmamıştı ama bir şekilde geçmişti yıllar ve şimdi yirmi ikinin sonlarında olan bir genç olabilmiştim. Bir yanımda onların eksikliği var olmaya devam edecekti belki de ama onlar benim çocukluğum olmaya devam edeceklerdi. Koca on beş senemin baş karakterleri olarak kalacaklardı ne olursa olsun.

O da benim ilk aşkım olacaktı hep. İlk aşkım, ilk kalp kırıklığım, kara sevdam ve çocukluğumun başrolü olacaktı. Gençliğimin başında olmamıştı belki ama çocukluğumun tamamındaki varlığı bile yeterliydi benim için. Bunu büyüdükçe daha iyi anlamıştım. Zira o zamanlar ona fazlasıyla kızgındım. Hepimiz kızgındık. O zamanlar ona en çok kızgın olanın kendisi olduğunu düşünemeyecek kadar da küçüktük ayrıca.

for youth [minsung]Where stories live. Discover now