🦋 İki daire

1K 65 77
                                    


~Yalnızlık; çoğu zaman güzel olsa da, hayatı yaşanılabilir kılacak insanlar lazım yanınızda. Doğru, güvenilir ve sizi olduğunuz gibi sevecek insanlar~


-İyi okumalar~

"Jungkook!?" diye bağıran Taehyung'un sesi kulağıma dolduğu anda gözlerim aralandı ve buna eş olarak odamın beyaz tavanıyla karşılaştım. Oldukça kirli görünüyordu. En son ne zaman boya yaptırdığımızı bile hatırlamıyordum ama artık yapılması şart gibi duruyordu. Odamın kapısı saniyeler içinde çalınmadan açıldı ve Taehyung, endişeli davranışlara maruz bıraktığı bedeniyle içeriye daldı. Sakin bir tavırla onun panik atak seviyesindeki hareketlerini izledim.

"Şu an dışarıda bana musallat olmuş bir kız var. Etiket gibi yapıştı, gitmek bilmiyor. Birazdan Sana da gelecek eğer onu görürse biterim ben. Daha yeni barıştık," dirseklerim üzerinde doğrularak -yine izinsiz bir şekilde- yatağıma oturan endişeli Taehyung'un gözlerine baktım.

"Yani? Ben ne yapabilirim?" onun aksine sesim oldukça monotondu. Ani bir hareketle kollarımı tutup bedenimi çekerek oturur pozisyona geçmemi sağladı.

"Bilmiyorum. Sadece onu al ve evin önünden uzaklaştır," nefesimi dışarıya salarak kollarımı elleri arasından kurtardım. Dediğini yapmama gibi bir seçeneğim olmadığı için teklifini uzatmadan kabul etmiştim. Çünkü o Taehyung'du. Bir şeyi istiyorsa yaptırana kadar uğraşır, insanı bunaltır ve tamamen çaresiz bırakırdı ve ben bu evrelerle uğraşmak istemiyordum. Zaten keyfim çoktan bozulmuştu. Evimde, hatta kendi odamda, yatağıma uzanıp gözlerimi kapatarak huzurla düşünce aleminde dolaşmam her seferinde Taehyung yüzünden engelleniyordu. Onunla yaşamak her hâlükârda zordu ama onsuz yaşamak kadar zor olmayacağına emindim.

Yataktan kalkıp üstüme siyah deri ceketimi almam ve postallarımı giymem çok uzun sürmemişti. Onu odamda öylece bırakarak evden çıkıp asansöre bindim ve zemin kata indiğimde apartmandan da çıkıp karşıda kollarını birbirine geçirmiş sabırsızca etrafa bakınan kızı inceledim. Gerçekten güzel görünüyordu ve onun için üzülmüştüm. İncecik kadınsı bedeni, upuzun lacivert boyalı saçları vardı. Ona yaklaştıkça belirginleşen yaprak yeşili gözleri de dikkatimden kaçmamıştı. Kız, abartılacak kadar güzeldi fakat buna rağmen kolay lokmaya benziyordu.

"Merhaba," dedim buz gibi çıkan sesimle ve tekrar konuşacakken adını dahi bilmediğim kız devam etmeme izin vermedi.

"Tanrı aşkına sen... Jeongguk'sun değil mi? Tae'nin kuzeni. Hani şu yazar olan..." kaşlarımı çatarak afallamış bir hâlde başımı salladım. Kuzen olduğumuz bilgisini ona Taehyung mu vermişti?

"Seni buraya o mu gönderdi!?" kaşlarım bu sefer havaya kalkmıştı.

"Taehyung?" dedi açıklama gereği duyarak ama zaten anlamıştım. Ondan zeki olduğum kesindi. Derin bir nefes alıp verdim. Bu sırada beni böyle saçma işlerle uğraştırdığı için içimden Taehyung'a küfür etmekle meşguldüm. Asla yapmayacağım şeyleri yapmama neden oluyordu.

"Bak, Taehyung'la olmak istediğini biliyorum ama onun gerçek ve ciddi bir ilişkisi var. Üzgünüm ancak bu hikâyede sana sadece gitmek düşüyor çünkü yan karakter bile değilsin. Taehyung'un peşinde senin gibi kaç kişi var biliyor musun?" dediğim anda yüzünü buruşturmuştu.

"Umrumda mı sanıyorsun? Hiçbir yere gitmem! Bana hemen o tanrıça kuzenini çağır!" konuşmasının ardından başka bir yöne bakıp yapabileceklerimi düşünmeye başlamıştım. O sıra hayır, demişti iç sesim. O kolay lokma değil.

Eight Letter Love • TaekookМесто, где живут истории. Откройте их для себя