🦋 Yoksunluk hissi

293 38 43
                                    


~İyi okumalar ~

Sabah saatlerinde Taehyung beni bırakıp gittikten sonra kendime gelmem oldukça uzun sürmüştü. Kafam allak bullakken bir kahve yapıp çalışma odasına geçmiştim. Başım hâlâ epeyce ağrıyordu. Bilgisayarımı açmış, öylece ekrana bakarken düşünüp duruyordum. Dün yaşadığım hiçbir şey hafızamda yer almıyordu. Sabah olanları da hatırlamak istemiyordum. Bu yüzden kendimi bu düşüncelerden uzak tutmuş ve yazacaklarıma vermiştim. Kararsız parmaklarım klavye üzerinde hareket etmeye başladığında aslında ne yazdığıma dair hiçbir fikrim yoktu. Yalnızca beynimden geçenleri aktarıyordum. Tabii yol geçen hanı gibi olan evimin kapısı çalana kadar.

Derin bir oflama eşliğinde kapıyı açmak için çıktığımda tık tıklama tarzından ötürü gelenin Lennon olduğunu hemen anlamıştım. Kendine has bir ritim yapıyordu her seferinde. Cok bekletmeden kapıyı açtığımda kocaman gözleriyle yüzüme bakmış ve gülümseyerek kolundaki iguanananın ön bacağını tutup sallamıştı.

"Taehyungie aradı annemi, bugün birlikte olmalıymışız," gözlerimi devirip geçmesi için geri çekilmiştim. Yanımda durmayacak kadar öfkeli olduğunu zaten anlamıştım ama başıma Lennon'u dikeceği aklımın ucundan dahi geçmemişti.

"Annem bizim için yemek yapıyor, onların dışında bir şey yiyip içmen yasakmış, ona göre," derken beni takip ediyordu. Çalışma odasına girmeden hemen önce sabır dilercesine tavana bakmıştım. Ona cevap vermeden tekrar bilgisayarımın başına geçtim. O da zaten beni aldırmadan iguanasıyla birlikte odadaki figur ve kitaplarla oynamıştı. Ben de kaldığım yerden yazmaya devam etmiştim.

Tahmin ettiğim kadar zor gelmiyordu. Hatta normalinden daha akış hızı yüksek bir şekilde yazıyordum. Garip olan ise yine kötü hissetmemi sağlayan ruhumdu. Yazdıkça içim daralıyordu. En son böyle hissettiğimde Alina adlı karakterimin intiharını yazıyordum. Onu intihara sürükleyecek kadar kötü bir psikoloji de işlemiştim. Şimdi ise basit gibi görünen 'aşk'ı irdeliyordum ancak bu hisler birbirine o kadar yakındı ki çıldıracak gibi hissettiriyordu. Kuruyan dudaklarımı ıslatmak adına kahve dolu kupamı elime almıştım ki Lennon'un küçük elleri kupayı tutan elime kapandı.

"Kookie, sana söylediklerimi dinlemedin mi?" dediğinde kaşlarımı çatıp korkması için ona sertçe bakmıştım ama o dik bir ifadeyle gözlerimin içine bakmaya devam ediyordu. Bazen küçük bir fare olduğunu düşünüyordum. Evet evet, kesinlikle bir fareydi.

"Lennon," dedim ve dilimi yanağımın içine bastırıp bir süre bekledikten sonra devam ettim. "Pekâlâ... Henüz kahvaltı bile etmedim. Size gitmeye ne dersin?" benden beklemediği konuşmayla gözleri kısılmış ve ne yapmaya çalıştığımı çözmeye çalışmıştı.

"Önce Taehyungie'yi arayıp sormalıyız," dedi kafası karışmış bir yüz ifadesiyle. Başımı sallayıp Taehyung'u aradım ve ona verdim. Ben ifadesiz yüzümle onu izlerken o sabırla Taehyung'un cevap vermesini bekliyordu.

"Sanırım hâlâ sana kızgın, cevap vermiyor. Ona mesaj atacağım," dediğinde omuz silkmiştim. O ise küçük parmaklarını telefonumun ekranında gezdirmişti. Yazma konusunda henüz yeni olduğu için oldukça uzun süren bir mesajlaşma sonrası "Tamam gidebiliriz," diyerek telefonumu elime tutuşturup kitaplığa bıraktığı iguanasını almıştı. Onu takip etmeden önce gözlerim ekranda hâlâ açık bir şekilde duran Whatsapp mesajlarına kaymıştı.

Tavşanım:
Hyungie ben Lennon
Kookie beni korkutuyor
Kahvaltı yapmamış ve bize gitmeyi teklif etti
Bu onluk bir davranış değil
Acaba Draco'yu öldürme planları mı yapıyor

Kim Taehyung:
Hayır bebeğim 😅
Size gelmesine izin ver
Ama anlaştığımız konuları unutma olur mu?

Tavşanım:
Tamam
Seni seviyorum Taehyungie

Eight Letter Love • TaekookWhere stories live. Discover now