🦋 İguana korkusu

307 40 31
                                    


~İyi okumalar~

"Şu nasıl? " dediğini duydum Taehyung'un ve yavaşça ona doğru baktım. Heyecanla etrafta gezdirdiği bakışları sonunda bir yerde sabit kalsa da yüzündeki gülüş hâlâ heyecanlıydı. Dalgalı saçlarını fönlemiş olsa gerek çok daha düz görünüyordu. Üzerindeyse onu oldukça yakışıklı gösteren düz bir tişört ve hardal renginde kumaş bir pantolon vardı. Normalde eşorfman giyecekti ama sabahki dersi hastanede olduğundan belli ki eşorfmanla gezmek istememişti. Bazen ne giyse mükemmel göründüğünün farkında olmadığını düşünüyordum. Çünkü özel günlerde şık görünmek için oldukça zaman harcardı ama düz bir tişört seçmesi bile yeterliydi onun için. Tıpkı şimdi olduğu gibi. Üzerindeki dümdüz beyaz tişörtle bile gözlerimin sürekli ona kaymasına neden oluyordu. İçimdeki anlamsız daralmayı önlemek adına derin bir nefes aldım ve "Hayır," dedim. Taehyung konuşmam üzerine bana baktığında kaşlarını çatmıştı.

"Ona bakmadın bile. Taehyung'u izleyeceğine gösterdiği yere bak," dedi Kang bezmiş bir ses tonuyla ve gözlerimi devirip işaret ettikleri yöne baktım. Ufak tefek oldukça hoş görünen bir kız girmişti görüşüme ancak ben başımı iki yana sallayarak yüzümü buruşturmuştum.

"Kendim gibi biri olmalı. Sevimli ve pembe giyinen değil," diye öylesine konuştum. Neye dayanarak bu bilgileri verdiğimi bile bilmiyordum. Taehyung nefesini dışarıya salıp başka bir yöne bakarken Kang bana doğru dönerek kollarımı tutmuştu.

"İşte şu! Manken gibi, üstelik birini bıçaklayacak gibi de duruyor. Aynı senin gibi suratsız da," gösterdiği yere baktığımda yine omuz silkecektim ama kabul etmezsem beni öldürecek gibi bakıyordu. Nefesimi dışarıya salıp sonunda ayağa kalktım.

Ardımdan "Göster kendini!" tarzındaki konuşmalarını aldırmadan öylece durmuş; bir elindeki telefona bir de etrafa bakınıp duran kıza doğru yaklaşmıştım. Evet, Kang'ın dediği kadar vardı ancak onu gördüğümde ufak da olsa bir şey hissetmem gerekmiyor muydu? Hiçbir şey olmamıştı. Hatta yanına vardığımda istemsizce gergin hissettim. Yabancılarla konuşmak bana göre değildi.

"Merhaba," dedim ve gözlerim Kang ile Taehyung'a doğru kaydı. Kang parmaklarıyla dudaklarının kenarlarını çekiştirerek ısrarla bana bir şey söylemeye çalışıyordu. Kafamı ne diyorsun dercesine salladım ve önümdeki kız garip bir şekilde arkasına dönüp bakışlarımı takip etti. Neyseki muhteşem ikili onun bu hareketine karşılık ellerindeki kitabı okuyor gibi yapmıştı.

"Merhaba," diyerek tekrar bana döndüğünde sesi tedirgin bir tondaydı.

"Ben... Jeongguk. Adın ne?" kaşları çatılmış durumu anlamaya çalışıyordu. Belki de aklımı kaçırdığımı falan düşünüyordur.

"Bom,"

"Bom mu? Ailen küçücük bir bebeğe Bom ismini nasıl verebilmiş,"

"Anlamadım?"

"Her neyse idare eder. Sevgili Bom, izin verirsen sana aşık olacağım," dediğimde Bom seslice gülüp etrafa bakınmıştı.

"Ne bu? Kamera şakası falan mı? Ayrıca sen kime benziyorsun böyle?" belli ki kitap dahi okumuyordu. Okuyan her insan beni tanırdı çünkü. Gözlerimi devirip ellerini tuttum ve gözlerinin içine ifadesiz ancak beklentiyle baktım. O da bana bakıyordu ama gülüşü hâlâ devam ediyordu. Henüz aşık falan olmamıştım. Taehyung ve Kang'ın anlattığı gibi kalbim hızlı atmıyordu ya da karnımda kelebekler uçuşmuyordu.

"Bom!" diyen sinirli ses Bom'un bir anda benden uzaklaşmasına neden olmuştu. Başımı çevirip hemen karşımızda duran genç oğlana baktım. Yüzü sinirden kıpkırmızı olmuş çatık kaşlarıyla bir bana bir Bom'a bakıyordu.

Eight Letter Love • TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin