-2.Bölüm- "Ev Arkadaşı"

7.6K 1.7K 83
                                    


Elden bir şey gelmeyince yol devam mı eder,
Kokular, korkuyla peşinden gelmez mi?


***


Gözlerimi araladım ve çoktan doğan güneşin penceremden odama girip etrafın tozunu göstermesini dudağımı büzerek seyrettim. Bu eve bir temizlik şart olmuştu arkadaş! Elimi yüzümü yıkayıp kahvaltı hazırlamak için aşağı indim. Saate baktığımda 11'e geliyordu. Bu saate kadar uyumak bana göre değildi. Fazla yorulmuştum sanırım. Her neyse günümü, dünü düşünerek geçirmek istemiyordum. Her hafta sonu olduğu gibi kahvaltıdan sonra kütüphaneye gidip birkaç kitap bitirmeliydim. Biraz geç kalmış olsam bile gerçekleşmesi mecburi bir görevimdi. Yıllardır kendime mecbur kılmıştım. Çayın son yudumunu da içtikten sonra bulaşıkları makineye dizerek masayı düzelttim. Şimdi bir şeyler giyinme vaktiydi.

Odamın penceresinden uzaklarda görünen denizi sanki içimde hissedermiş gibi derin bir nefes aldım. Yosun kokusu, suyun şırıltısı çoktan bedenimi sarhoş etmişti. Hava mis gibiydi. Dünkü yağmurdan ve soğuktan eser yoktu. Sürgülü gardırobumu açıp mavi tişört ile kot pantolonumu elime aldım.

Evden çıkmıştım ve minibüs durağında telefonumla uğraşarak minibüsü bekliyordum. "Bayan!" diyen erkek sesine ister istemez başımı çevirdim. Siyahlar içinde biri o adama bakıyordu. Adam elindeki kartı vererek "Bunu düşürdün kızım." dedi. Kız mı! Başı önünde kartı alıp yürüdü. Bir şey dedi mi, demedi mi anlaşılmıyordu bile. Yüzünü de göremiyordum doğru düzgün. Durağa geliyordu. Sahi daha önce görmüş müyfüm hatırlamıyorum, ne zamandan beri burada oturuyor bu siyah şey. Peki peki, biz şuna bayan diyelim.

Minibüsten indikten sonra biraz yürüme mesafesi vardı. Çevreden bağımsız bir şekilde yürüdüm.

Sonunda gelebilmiştim. Bana ait düşündüğüm, halbuki nadiren boş bulduğum yer şu an boştu. Köşedeydi ve tam bana göreydi. Tabi önce kitap seçmeliydim.

Bir kitap alıyorsun eline. Okuyorsun... Yarısına gelmeden sıkılıyorsun. Sonra kapağı kapatıp onu rafa kaldırıyorsun. Ama sonradan anlıyorsun ki o bıraktığın yerden sonra geliyormuş tüm güzellikler. İş işten geçmiş oluyor. Ya başka kitaba geçiyorsun ya da kütüphaneden çıkıyorsun. Bir de bu kitabı hayatındaki olaylardan biri olarak düşün. Kütüphanede hayat. Sonunu bilmeden ne çok şeyden vazgeçtik şu hayatta...

Peki bunları bilmek bize ne kazandırıyor? Koca bir hiç mi?
Öyle ya, koca bir hiç.

Klasik bir kitabı alıp yerime oturdum. Genelde buraları gençler doldururdu ama ben de pek yaşlı sayılmazdım. 24 yaşında, 25'ime merdiven dayamış gencecik yetişkindim. Buna gülümsemeden edemedim. Tabi sonra da kapağıyla beni kendine bağlayan kitabı okumadan geçemedim.

200 küsurluk kitap bitmişti sonunda. Haliyle gözlerim fena halde ağrıyordu. Kitabı yerine kaldırıp lavaboya gittim. Soğuk suyu yüzüme çarpınca kendime gelmiştim. Gelmemek elde mi? Soğuk su bu.

Üç adet kitap seçerek aşağı indim. Buranın sahibi olan kadın çok iyi birine benziyordu. Yanında da kardeşi vardı. Duyduğum kadarıyla durumları gayet iyi olsa da burada çalışıyorlardı ve insanlara yaptıkları bu hizmetten oldukça memnun gibilerdi.

Kumral olan bayan -bildiğim kadarıyla kütüphane sahibi olan kadının kardeşi- kütüphane kartımı alarak kitapları kaydetti. Poşete özenle koyarak elime verdi. Gözlerinin içi dahi gülen bu kadına bir tebessümü çok görmeyeyim diye düşünürken karşılık veremeden çoktan çay bahçesine doğru yürümüştüm. Her zaman ki ben işte... Dört sokak ötedeydi çay bahçesi. Denize evimden daha yakın olan çay bahçesinde, bir masaya geçip çay ile iki peynirli simit siparişi verdim. Hafiften gelen müzik sesi hoşuma gitmişti. Siparişim geldikten biraz sonra, bitmişti. Ne yapayım, kitap karın doyurmuyordu.

Rabbini Kalbinde HissetWhere stories live. Discover now