-36. Bölüm- "HİSSEDİŞ"

2.7K 1K 182
                                    

Gelişin, gitmek kokar papatya.

Bilirim, mühletten sonra gidilir.

Fakat öldürmek mi istersin beni...

Oysa yaşatmaktı gayem seni...

Yalvarırım daha fazla adım atma.

Bu dem bana ağır gelir.

(...)

Yaklaşan Mısra aramızda iki insanın sığabileceği kadar boşluk bırakmıştı.

"Canım..."

Sesimin titremesi ruh halimi rahatça ifade etmişti. Korku. Sadece korkuyordum. Balığın denizden çıkarıldığında çırpınması gibi korkuyla atıyordu kalbim. Balık susuz yaşayamazdı. Ve ben Mısra ile yaşam bulmuşken onsuz yaşayamazdım. Onsuz olma düşüncesiydi beni bu denli korkutan.

Susuyordu çünkü gözleriydi konuşan. Masum yüzünde ilk defa gördüğüm bu öfkeli hal, canımı yakmaya yetişti. Sertçe bakıyordu. Sert, öfkeli bir o kadar da üzgün. Ağlamıştı... Çok ağlamış mıydı acaba? Canı çok yanmıştır ilk duyduğunda. Nasıl yanmasın ki... Yaşadıklarının hepsi oyun olması, duygularının çalınması kolay mıydı? Kolay mıydı lanet olası! Ne yapmıştım ben... Ne yapmıştım böyle! Mısra'yı bu sahilde ilk gördüğümde nasıldı? Denizi seyreden, kuşlara, çocuklara bakıp gülümseyen bir kızdı o. Onu nasıl bulmuştum, ne hale getirmiştim. Lanet olsun bana! Kendi acımdan onun acısını bile hissedemiyordum doğru düzgün. Aaıhh! Canım çok acıyordu! Çok...

Konuş Mısra! Yalvarırım konuş. Bağır, çağır, ne dersen de! Yeter ki susma! Gideceksin. Fakat susarak gitme. İçini dök, hatalarımı yüzüme vur. Bir özrü çok görme bana. Özür dilettirmeden gitme ne olursun. Sen gidersen ölürüm ki ben. Sen benim atan kalbimsin. Kalp atmadan, beden neye yarar?

Tekrar ettim bir adım atarken "Canım..." Benim hareket etmem ile aniden o da geriye doğru gitti.

"Canım ha!" Sert ama sessiz söylediği sözü ile gözlerimi kapattım. Her şey kabus olmalıydı. Her şey...

"Hangi candan bahsediyorsun?"

Gözlerimi açtım hızla. Değildi. Aaııh! Kabus değildi!

"Hangi candan bahsediyorsun ha!" diye bağırdı bu sefer. "Hangi candan!"

Acıyla yutkundum. "Kandırdığın, duygularıyla oynadığın, acısını göre göre dalga geçtiğin, yaktığın candan mı bahsediyorsun!"

"Be ben..."

Kekelerken ne diyeceğimi düşündüm. Kuramadığım sözümü kesip bağırdı.

"Sen ne ha! Sen! Sen beni kandıran adam! Sen nasıl Tarık olursun ha!" Sesi gitgide kısılmıştı. "Tarık... O masumdu. O çok masumdu. Sen onu nasıl kirletirsin!"

Belki de hiçbir cümle bu kadar yakamazdı canımı. Bu kadar üzemezdi, bu kadar yıkamazdı beni.

Bana doğru yaklaşıp eliyle göğsüme vurdu ve geri çekildi.

"Bana bu nasıl yaptın ha!" Derince nefes aldı ve verdi. "Her şey bunun için miydi ha? Her şey şu nefesi alıp vermek için miydi? Bunun için mi sevdiğim adam gibi girdin hayatıma? Bu yüzden mi sarıldın bana? Bu yüzden mi seni seviyorum dedin? Söyle!"

Şu denize elim kolum bağlı atılsaydım da bu sözleri duymasaydım senden. Bu anları yaşamasaydım.. Bir kere ölseydim de bu kadar ölmeseydim be papatya!

 Ve tekrar bağırdı.

"Söyle kaç para aldın! Söyle ne vaat etti babam! Yapmayacaktın! Beni böylesine yakmayacaktın! Keşke bin kere öleceğime bir kere ölseydim! Bin kere öldürdün beni... Bin kere!

Rabbini Kalbinde HissetWhere stories live. Discover now