-14.Bölüm- "Fark etmez"

3.7K 1.4K 28
                                    

....

Son görevim bu çantadaki parayı Selim'e vermekti. İsmi Orhan'dı sanırım. Selim'in patronu olan, bu adama, elimdeki parayı verecektim. En azından evliliklerinde önceden de dediğim gibi yardımcı olarak bir işe yaramış olurdum. Büyük ihtimal para ona ulaşana kadar kurşun vücuduma çoktan girmiş olurdu. Of! Sıradan geçen üç yılın üzerine şu birkaç ay da olanlara, hala şaşıyordum. Her neyse, bitiyordu işte her şey.

"Ooo Beyler, Stef Beyciğimiz para çantası ile sahilde gezsin, biz simit ayran yiyelim. Yakıştı mı bu sana be velet!" diye kahkaha atan bir adet kızıl görmem ile gözlerimi devirdim. Dediklerini idrak edince de ister istemez endişelenmiştim. Bu paralara dokunmaması gerekiyordu!

"Nereden çıktınız lan siz? Ne parasından bahsediyorsun? Yok para falan!" diye çıkıştığımda, aramızdaki bir metrelik mesafeyi kapatırken yanındaki koruma tipli adamlara kaş göz işareti yapmıştı.
"Cin olmadan, adam mı çarpıyon lan! Sabahtan beri seni izliyoruz." diye gülerken elindeki simidin son parçasını yiyordu. Çantayı iki adam zorla almıştı.

"Bırak lan onu! Sizin paranız o değil. Sizinkini yarın getireceğim."
Aferin Stef, aferin koçum! Biraz daha sert ama!
"Getireceğin paradan düşersin aslanım! Aç kaldı çoluk çocuk görmüyor musun?" diye kahkaha atan kızıla, yanındaki adamlar da eşlik etmişti.

Biri de çıkıp demiyor ki bu gariban adamı bu heriflerden kurtaralım. Gelen geçen, gelip geçiyordu.

"Para eksik. Ödeyemiyorum. Onlarda şimdi lazım. Bırak da gideyim. Yarın gelirsin, sıkarsın kafama!"

Az önceki halinden eser kalmayan kızıl ciddiyetiyle cebinden telefonu çıkardı ve"Ben de tam bu sözü bekliyordum." diyerek biraz uzaklaştı. Birkaç dakika konuştuktan sonra geri dönüp yine aynı alaylı haliyle "Şimdilik yırttın kefeni lan! Patron üç gün verdi sana. Üç gün sonra paranın geri kalanı gelmezse, öldün sen." diyerek tekrar gülmeye devam etti.

"Buna hiç gerek yok. Ha yarın, ha üç gün! Sonuç değişmeyecek."dediğimde sinirlenip "Sana mı soracağız lan! Hem bak daha çok gençsin. Git hırsızlık yap, borç falan al oğlum. Ölmeden gömmüşsün kendini!" diye gülerek gitti.
Çok uzaklaşmadan"30.000 çok para değil hem, o kadar büyütme!" diye bağırarak elindeki çantayı salladı. Çantadaki paranın miktarını bile biliyordu. Hırsızlıkmış! Ben sizin gibi şerefsiz miyim lan! Ah... Selim'e vereceğim parada gitmişti. Sanırım en yakın uçurumu bulmam lazımdı.

Evin yolunu tutup, üç günümü orada geçirmekten başka çarem yoktu. Titreşimde olan telefonumun cebimde titrediğini hissedince iç sesimin "Bir rahat bırakın lan!" efektleri ile birlikte telefonun ekranına baktım. Gördüğüm yazı ile işe gitmediğim yeni düşmüştü. Bu artık önemli miydi? Değildi.
"Efendim." derken Nil'in ne diyeceğini gerçekten merak etmiştim.
"Stef, neredesin sen!" diye hafiften bağıran Nil'e iç tepkim "Höst!" demişti. Desindi. Ne zannediyordu bu kız kendini?
"Ne oldu Nil?" dediğimde daha çok bağırarak "Ne oldu mu? Ya sen ne kadar umursamaz birisin. Sabahtan beri senden mesaj bekliyorum." dediğinde "Ne için?" diye sordum.
"Ne için ha, ne için! Yaşadıklarımızı nasıl unutursun?" dediğinde ağzımdan bir kahkaha çıkmıştı. Galiba kaç günün stresini atmaya çalışıyordum. Kahkaha attığım için garip bakan insanlara "Az önce biriniz de bakmadınız, şimdi mi bakıyorsunuz! Dönün lan önünüze!" diye bağırdığımda önüne dönen insanları geçmişten beri gözümde çok büyütmeme gülmüştüm. "Stef!" diye tüm siniriyle konuşan kıza "Kızlarla takılıyoruz Nil! Sende gelsene." diyerek güldüm. "Demek öyle ha! Sen kaybettin Stef!" diyerek telefonu kapatmıştı. Cidden ne içmişti bu kız?

Aradan sanırım 10 dakika geçmişti. Çok değil 10 dakika var ya da yoktu. Titreyen telefonumu açarak kulağıma götürdüm. "Efendim." diye tüm ciddiyetimle cevapladım. "Sen kimsin be! İki yüz verdik diye, patron mu zannettin kendini? Hasta ayağına alem yapıyormuş bir de utanmadan yalan söylüyor. Ulan bir daha gelme işe. Kovuldun!" diye bağıran adama dişlerimin arasından sordum. "Murat Bey, Nil mi söyledi bunu?"
"O söylemese hiçbir şeyden haberimiz yok!" diyerek sesi daha çok yükselmişti.
"Nil'in laflarının ne kadarı doğru, en çok sizin bilmeniz gerekirdi. İsteseniz de gelmem işinize bundan sonra." diye az öncekine tezat en sakin halimle konuşarak telefonu kapatmıştım. Sonunda şu cümleyi kurabilmiştim. Oh be! Bir işe yaramıştın Nil. Akıl sağlığının yerinde olmadığını düşünmesem, dedikleriyle kendimden şüphe edebilirdim. Gerçekten ne ara düşündüğü gibi bir ilişkimiz olmuştu da bana bu kadar sinirlenmişti!

Rabbini Kalbinde HissetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin