-3.Bölüm- "Laz Damarı"

5.6K 1.6K 62
                                    


Hayata yeni bir pencere mi açmak gerekir,
Önce yanlış pencerenin, perdesi çekilmez mi?

***

Okula doğru gidiyorduk. Selim'in ufak tefek sorularından başka bir şey konuşulmamıştı. Kesinlikle bana muhtaçtı. Çünkü o ateistim dediğim an da verdiği tepki "Başka bir zaman olsaydı seninle muhatap olmazdım." dercesineydi. Şu anda da pek muhatap olduğumuz söylenemezdi aslında. Ve böyle devam ederse canımın fena sıkılacağı kesindi. Hata mı yapıyordum acaba? Kendi başıma dert açıyordum sanırım. Bir yanım "Ne işin var ya senin bununla!" diyordu. Elbette diyordu. Tabi ki de iki yüzlülük değildi bu. Sadece... Ağrısız başa dert olacağı bariz belli olan biri hakkında, mecburi düşüncelerimdi. O zaman niye Selim'e onca laf mı ettim? Onu da diğer yanıma sormak lazım. Belki de sadece kendine macera arıyordu.

"Stef" diyen Selim'e döndüm ve "Efendim?" diye karşılık verdim.

"İsminle hitap ediyorum ama yaşın kaç?"dedi gülümseyerek.

"24, ya senin?" dedim gülümsemesine karşılık vererek.

"Bir yaş büyükmüşsün."

"O halde Stef demeye devam." dedim dişlerimi göstererek gülerken. Bu sefer de o karşılık vermişti.

"Kardeşin ne gibi tuhaf çok merak ettim." derken ayaklarım yürüyor, gözlerimse sanki çok önemli bir şey duyacakmışım gibi pür dikkat onu izliyordu.

"Iımm... Nasıl desem... Biraz.. Biraz ergen. Yani ergenlik çağındakiler gibi. Huyları falan bir garip. Bazen çok çekilmez oluyor." dedi ve bunu derken o anlar aklına gelmiş gibi yüzü bıkmış bir hal aldı. Dayanamayıp bir kahkaha attım. Biraz sonra o da dayanamamış olacak ki gülmeme eşlik etti. Uzaktan normal görünen fakat fazlasıyla gergin ve stres içerikli hallerimize iyi gelen bu kahkaha, ne zamandır bu kadar gülmediğimi hatırlatmakla beraber gülmeme sebeplerimi de bir bir dizmişti önüme. Buna sebep olan ise kardeşinin ergen olmasıydı. Ya da Selim'in hal ve ahvali idi. Bir dakika bir dakika... Biraz daha gülmem lazım.

Sokağın ortasında ikimiz de gülüyorduk ta ki Selim'in kahkahaları arasından konuşmasına kadar.

"Bence hemen gitmeliyiz. Yukarıda balkondan bakan yaşlı teyze hiç sevimli görünmüyor."

Başımı gayriihtiyari yukarıya çevirince "Ne böğürüyonuz sokağın ortasında eşşek sıpaları! Atcam şimdi kafanıza en sevdiğim çiçeğin saksısını. Dağılın çabuk!" diyen teyzenin yüz ifadesine mi gülsem, yoksa bir çığlık edasıyla söylediği laflarına mı gülsem bilemedim. Ama babama eşek demesi ve ilk kez birinin benim için bu tabiri kullanması çok samimi gelmiş ve saçma bir şekilde hoşuma gitmişti.

Selim bıyık altından gülerken ben kendimi zor tutuyordum. "Afedersin teyze. Hakkını helal et!" diyerek kolumdan hafifçe çekiştirip kaçmaya çalışan Selim'in bu anlamsız sözlerine ve hareketlerine aldırmadan ona uyarak koşmuştum. Arkamda bıraktığım tiz ses yine teyzeye aitti. "Helal olsun helal olsun, bir de gülüyo!" ve beni ıskalayan bir adet saksı.

Kahkahalarımız sonlanırken sokağın da sonuna gelebilmiştik.

"Teyzeme bak ya, helal olsun diyor ama saksıyı atmayı da ihmal etmiyor." dedi gülerken.

Bende gülerek konuştum."O en sevdiği çiçeğinin saksısından, sayende kurtuldum."

O hala gülüyorken konuşmaya devam ettim.

"Kardeşin için bu konuda dert yapacağını hiç mi hiç düşünmezdim."

"Aynen ama... Iıı yani, huyunu falan sevmezsen... Yani eğer sevmezsen hemen gidebiliriz. Sonuçta hiçbir şekilde seni rahatsız etmek istemeyiz." dedi.

Rabbini Kalbinde HissetWhere stories live. Discover now