Krallar, kurallar ve kumrallar

847 123 130
                                    

Devasa kapılar büyük bir gürültü ile açıldığında kafamda bir ses yankılandı. 'Anadolunun kapıları türklere açıldı...' Hayır, şimdi gerçekten sırası değil. Ama keşke o kapıyı arkamızdan sıkıca kapatsaymışız zamanında. Hayır, bunları düşünmenin sırası değil kendine gel ben!

Devasa bir salondu burası. Miyop olsam muhtemelen salonun ucundaki tahtları göremezdim ancak görmüştüm. Kenarda sıra sıra dizilmiş birkaç çalışan vardı. Hepsi de direk yutmuş gibi dik duruyordu. Daha şimdiden adını unuttuğum mahkeme duvarı kadının da dediği gibi önce küçük bir reverans yaptım. Elimizdeki şartların yettiği kadar bir şeyler öğrenmiştim. Sonra zarif olmasını sadece umabileceğim adımlarla krala yaklaştım.

Uyarıldığım gibi yürürken gözlerim yerdeydi çünkü bu şekilde saygı gösteriliyormuş. Kafamın içinde bir ses yankılandı. 'Yerdeki mozaikleri takip et. Onların bittiği noktada dur ve saygını göster. Kral izin verene kadar kafanı kaldırıp göz göze gelme ancak izin verdikten sonra bir daha gözlerini indirme çünkü bu büyük bir saygısızlıktır'  Bu kadar şeyi aklımda tutacağım diye taht odasına gelene kadar içimden tekrar edip durmuştum. Sanki son peygamberin önüne falan çıkıyordum neydi bu saygı gösterisi?

Yine de gözlerim yerde yürümeye devam ettim ve tıpkı söylendiği gibi mermerle bezenmiş yerdeki mozaikler bir noktada bitti. İşte ben de tam o noktada durdum ve tekrar eğildim. Bu mozaikler belki de bunun içindi. Her şey çok saçmaydı. İnsanların nerede durup tekrar eğilmesi gerektiğini anlamaları için yere işaret bile yerleştirmişlerdi. İlkokulda okuma bayramı için halk oyunları yaparken de yerimizi karıştırmamamız için öğretmenimiz sahnede bantla nerede durmamız gerektiğini gösteren küçük işaretler yapardı. Aklıma aniden kralın önünde zeybek oynamaya başladığım görüntüler doluştuğunda gülmemek için dişlerimi sıktım. Gerçekten sırası değil!

Şimdi kendimi tanıtma sırasıydı ve o anda vücudumu ani bir panik dalgası sardı. Her şey çok hızlı geliştiği için farkına bile varamamıştım ama... 10 dakika önce olanlar siyah beyaz bir film şekilde tekrar zihnimdeki beyaz perdeye yansıtıldı.

'Eğilirken tüm adınla beraber kendini tanıtman lazım. O izin verene kadar doğrulamazsın.' Dedi kafamın içinde konuşan mahkeme duvarı. Benim bir soy adım yoktu ki! Benim bir soyum bile yoktu!

"Huzurlarınızda ben Revianca Mississippi Marsupilami saygıdeğer kralım." Dedim aklıma ilk gelen şeyleri söylerken. Nereden bilecek ki? Umarım resmi kayıtlara vatan kahramanı marsupilami olarak geçmem.

Acaba ailem de mi adımı böyle koymuştu? 'Random bullshit go' diyerek rastgele isimler sözcüğü açıp ilk çıkanı koymuş olabilirlerdi. Aslında yine de takvimden buldukları bir ismi koymalarından iyiydi. Hayır, değildi. Zaten adımı böyle de koymamışlardı. Tüm bu dehşet verici hikâyeyi zaten biliyordum.

Neden adımı Eyşan koydunuz ki demiştim lisede ağlayarak. Herkes benimle eyşanlar ölmez diye dalga geçiyor diyerek isyan etmiştim. Bana, kızım sen o diziden daha önce doğdun, demişlerdi. Yeterli bir açıklama değildi ama susmama yetmişti. Diğerine gelirsek...

Babaannem kendi adının ilk kız torununa verilmesini istediğinde yeni evli annem buna karşı çıkmamıştı. Nasılsa 5 kardeşten bana sıra gelmez demişti. O zamanlar böyle düşünüp hehe diyip geçmişti yani. Bendeki de nasıl bir şans ise benden önce doğan 9 torunun dokuzu da erkekti. Benden sonra doğanların hepsi de kız olmuştu. Sanki birini günah keçisi seçmişler ve o keçinin sırasını beklemişler gibi... Ve bu keçi elbette bendim. Peki bu vahşette babamın yeri neredeydi?

Babam tarih öğretmeniydi ve öncesinde annemle kız doğanların adını sen koyarsın diye anlaşmıştı. Çünkü kız olsaymışım adımı Semiramis ya da Tomris koyacakmış ve annem ikisini de kabul etmemiş. Sanki kendisi çok güzel bir şey koydu da!Neyse sonra kız doğarsa ben koyarım, erkek doğarsa sen koyarsın adını diye anlaşmış. Anlaşmayı bilseydim erkek doğardım, adımın Mezopotamya ya da Kutlug Bilge Kül olmasına bile razı gelebilirdim. Annemin dediğine göre erkek olsaymışım Alparslan koyacakmış, hiç önemli değildi Kutadgu Bilig bile olabilirdi. Abdülhamit, Vahdettin veya Gıyaseddin Keyhüsrev,  Kutalmışoğlu Süleymanşâh... Tamam, belki sonuncuların olmasını istemezdim.

Hayalet kız, cep problem ve var olmayan babasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin