chapter twenty-one

2.5K 113 46
                                    

Acı kahve rengindeki, çok da uzun olmayan, üzeri çer-çöp ile dolu sehpanın üzerindeki yarısı siyahlaşmış muz kabuklarını aldım. Mutfaktan gelen sinir bozucu su ısıtıcının sesi kafamı tamamen doldurmuştu. Elimdeki muz kabuklarını yerde duran, içini biraz çöple doldurduğum poşetin içine attım. Ambalaj atıklarını da aynı şekilde çöpe koyduğumda, geriye kalan sadece 3 adet muhtemelen fal bakılmak adına ters çevrilmiş ancak asla bir daha dönüp de ilgilenilmemiş telveli kahve bardaklarıydı. Çöp poşetini yerden özenle aldım ve koluma taktım. Bardaklardan ikisini sağ elime özenle yerleştirdikten sonra, sona kalan bardağı boşta kalan elimle alıp mutfağın yolunu tuttum.

Mutfağa girdiğimde, özenle temizlenmiş beyaz tezgahın üzerine bardakları kırmamaya çalışarak yerleştirdim, ardından poşeti çöp kutusuna attım. Dolapları kısaca ve art niyetten yoksun bir kurcalamamın ardından bulduğum ve tezgaha koyduğum yüzey temizleyici dolu olan bir sprey şişesini aldım. Tezgahın üzerine katlayıp koyduğum pembe bezi de alarak mutfaktan çıktım.

Sehpanın önüne tekrardan geldiğimde, spreyi gelişigüzel sehpaya sıktım. Yeterince sıktığıma emin olmamın ardından sprey şişesini yere bırakıp bez ile temizlik programındaymış gibi bir tavırla, özenle sehpayı silmeye koyuldum. Üzerindeki insan öldürecek cinsten tozlar, sigara külleri ve cips kırıntılarını beze topladığımda, bezi sıkıca bükerek ters çevirdim ve kirlerin hepsinin beze gelmesini sağladım. Yerdeki şişeye uzanıp, onu da tekrardan aldığımda kapı kilidine anahtarın sokulduğunu işittim. Kapı ufak bir gümbürtüyle açıldığında, Yağmur elindeki poşetler ile birlikte gülümseyerek içeri girdi. "Siz buralara uğrar mıydınız Yağmur hanım?" dediğimde gülmeye başladı. "Asena, yeriz diye hamburger aldım. Yeriz, değil mi?" diye sordu.

Elimdeki temizlik malzemeleriyle birlikte sinirli bir tavırla Yağmur'a döndüm. "Eğer bu sehpa bir kez daha kirlenirse, bu sehpayı başında kırarım Yağmur." Yağmur gülmeye başladığında ellerimdekileri bırakmak adına tekrardan mutfağa girdim. Elimdekilerden kurtulmak istercesine tezgaha atıp, ellerime biraz sıvı sabun döktüm ve musluğu açarak özenle ellerimi yıkadım.

Salona geri döndüğümde, Yağmur elindeki poşetleri sehpaya yerleştirdi. Bu sabah Yağmur okulu ekmeyi teklif etmişti ve 2 haftadır okula gitmeyen budala ben değilmişim gibi bu teklifi hemen kabul etmiştim. Okula çıkar gibi hazırlanıp Yağmur'un evine gelmiştim. Annesi ve babası soğuk havaya meydan okurcasına halen yazlıktan dönmemişlerdi ve evin pisliği dönmediklerini adeta bağırıyor gibiydi.

"Okula uğradım Asena, ödeneğin faturasını aldım." diyerek omzunda zinciri asılı olan siyah ve parlak süs çantasına yöneldi. Ödenek mevzusunu bir anlığına unutmuştum ve Yağmur bunu tekrardan hatırlatmıştı. Ateş beyin önerisine uyarak dün gece anneme bahsetmemiştim. Böyle giderse asla bahsedemeyeceğimi düşünüyordum.

Yağmur çantasının kapağını açtığında, "Masada senin zarfını görünce, onu da aldım." dedi. Bir anlığına afalladım, ben daha anneme bahsetmemiştim bile. "Nasıl?" dediğimde, "Basbaya..." diye yanıtladı beni. "Kimlerin ödediğini merak edip bizim şubenin fatura zarflarının bulunduğu kutuyu kurcaladım müdür beye çaktırmadan. Zaten 6 kişi ödemişti, senin zarfı görünce de hemen aldım." dedi. Buğday renginden biraz daha koyu renkte uzun bir zarfı bana uzattı. "Buyur canım, rica ederim." dedi, gülümseyerek. Bir yanlışlık olmalıydı, asla ödeme yapmamıştık. Acaba dayım sürekli bu tarihte alındığını bildiğinden ötürü kendisi mi ödemeyi yapmıştı?

Zarfı merakla açarak içindeki ince fatura kağıdını çıkarttım. Bu faturanın bir kopyasıydı. Üzerindeki sözleşmeyi andıran yazıyı es geçtim ve faturanın sonuna göz gezdirmeye başladım.

18.000 TL kitap ücreti.
+ 200 TL fatura masrafı.

18.200 (onsekizbinikiyüz) Türk Lirası ödeme alınmıştır.

you can be the boss, daddy. +18Where stories live. Discover now