chapter twenty-two

2.3K 89 26
                                    

"Kırmızı! Kırmızı gördüm!" Ata'nın eliyle gösterdiği camın ardına baktığımda, söylediği arabanın kırmızı olduğunu doğrulayıp gülmeye başladım. "Kaç oldu?" diye sordum. Düşünmeye başladı, düşünürken ekstra olarak düşündüğünü belirtmek adına minnacık işaret parmağını çenesine yerleştirdi ve dudaklarını büzdü. "Yeedi...?" Kocaman mavi gözbebekleri bana sorar gözlerle bakarken gülümsedim. "Bununla birlikte sekiz oldu canım."  Başını salladı ve tekrardan cama baktı. "Mavi arabalardan kaç tane saymıştık?" diye sordum. Onu test etmeye çalışıyordum. "On iki." dedi, camdan dışarıyı seyrederken. "Kırmızı ve mavi arabalardan toplam kaç tane saydık peki?" Başını camdan çekti ve önüne dönüp elini açtı. Küçük parmaklarını tek tek indirerek saymaya başladı.

"Dört yaşındaki bir çocuğu fazla sınıyorsun." Şoför koltuğunda oturan Kuzey beyin lafıyla ona döndüm. "Bunu dört yaşındaki çocuğuna İngilizce öğreten babası mı söyledi?" Gülmeye başladı. "Ne kadar erken öğrenirse o kadar iyi olabileceğini düşündüm. Küçük çocuklar öğrenmeye çok yatkınlar." Ata'nın sadece dört yaşına kadar aldığı eğitimi göz önünde bulundurduğumda, Allah'a emanet büyüdüğümü düşünmeden edemiyordum.

Yağmur'a biraz içimi dökmeye karar vermiştim ve hikaye Atıl'a olan hislerimin bittiği otele dayanıyordu. Elbette Ateş beye dair olan her şeyi tereyağından kıl çekercesine çıkartmıştım. Otelde yaşadıklarımı anlatırken Kuzey bey ile tanıştığımı söylediğimde, Kuzey beyden aldığım kartviziti bulmak için neredeyse deliye dönmüştü. Ben de yerini hatırlamadığımdan ötürü işi daha da zorlaşmıştı. Odamı talan ettikten sonra, tatile götürdüğüm küçük valizi bulmuştu ve valizin ön gözündeki kartviziti bir hazine bulmuş edasıyla sevinçle çıkartmıştı. Yarım saatlik kartvizit bulma çalışmasının zor kısım olduğunu düşünürken yanıldığımızdan bir haberdik. Zira Kuzey beye ulaşmak çok daha zor olmuştu.

Kartvizitin üzerindeki sabit numarayı aradığımızda, telefon bir avukatlık bürosunun sekreterliğine bağlanmıştı ve ince sesli, aynı zamanda güzel diksiyonlu bir sekreter aramayı açmıştı. Yağmur ve ben ise yatağımda bağdaş kurarak oturmuş vaziyette Kuzey beyin açmasını beklemiştik. Yağmur'un sekreter kadına "Telefonu Kuzey Saygın'a bağlar mısınız?" demesi, kadını bir anlığına sinirlendirmişti. Yine de saygısını bozmadan, sabırla ve kinayeli bir tavırla kim olduğumuzu sormaya devam etmişti. Yağmur ise benim ismimi ve soyismimi kullanmıştı. Dahası, "Kuzey beyin müvekkiliyim." diyerek kurnazlık yapmıştı. Tabii bu kurnazlığı ve içten içe onu takdir edişim 30 saniye falan sürmüş olmalıydı, zira kadın kayıtta görünmediğimizi söylemişti. Yağmur 8 dakikalık "Bir yanlışlık olmalı..." adlı uğraşının ardından, kadını alt etmeyi başaramamıştı. Benim ağzımdan konuşmuştu, Kuzey bey ile otelde tanıştığımı ve müvekkili olduğumu söylemişti ancak başarılı olmamıştı.

Yağmur fazlasıyla sinirlenmişti. Normalde asla bu kadar uğraşmayacağını biliyordum. Kendisi de bundan emindi, ta ki sekreter aramayı "Saygın Avukatlık Bürosu, nasıl yardımcı olabilirim?" cümlesiyle açana kadar. Yağmur bir erkekte sadece paraya önem verirdi ve bahsi geçen adamın kendine ait avukatlık bürosu olması onu tamamen hırslandırmıştı.

2 saatin ardından, büroya gitmek dışında Kuzey bey ile görüşmemin yolu olmadığını anlamıştık. Yağmur evine dönmek için hazırlandığı esnada ise telefonum çalmıştı ve saatler önce aradığımız sabit numaranın aradığını görünce tekrardan ümitlenmiştik.

Kuzey bey sekreter adına özür dilemişti ve bana kişisel telefon numarasını vermişti. Şimdi ise onun arabasındaydım, yanımda oğlu Ata vardı ve onu annesinin evine bırakmaya gidiyorduk. Ata'nın annesi ile çok yakın semtlerde oturuyorduk ve Kuzey bey ile görüşmem için tek bahane de Ata'nın annesine dönüşü olmuştu zira Kuzey bey şehir merkezinde oturuyordu, bu sebepten bunu asla sorun etmiyordum.

you can be the boss, daddy. +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin