2.3

20.4K 933 103
                                    

Oydu.

Gözlerimin dolduğunu hissettiğimde, kalbimdeki acı harlandı.

Gözümden bir damla yaş düşerken arkama döndüm ve hızlı adımlarla kafeden çıktım.

Hesap sormak istiyordum, bağırmak, çağırmak istiyordum.

Arkamdan geldiğini adım seslerinden işitebiliyordum. Gelmesindi.

Hızlıca arabamı uzaktan kumandalı anahtar ile açtım. Tam binecekken kolumdan tutup beni kendine çevirdi.

"Bırak beni!" diye alçak ama uyarıcı bir tonla konuştum.

"Beyza bir dinle," dediğinde kolunu hızla ittim.

"Ne dinlemesinden bahsediyorsun Ayberk? Neyini dinleyeceğim?"

Hafif kalın olan kaşları çatıldı. Sakalları yavaştan çıkıyordu, dağınık saçları ona ayrı bir hava katmıştı.

"Beyza lütfen bi' oturup konuşalım. Konuşmamız gerek."

Ona iğrenen bir bakış attım ve arabama bindim. Dinlemeyecektim onu.

En azından bir süre.

Son kez yüzüne bakıp arabayı çalıştırdım. Uzun bir süre yüzünü görmek istemiyordum.

Gözyaşlarım akarken, ellerimin titremesini engellemeye çalışıyordum. Kaza yapmamalıydım.

Evin önüne geldiğimde, arabayı olabildiğince iyi bir şekilde park edip indim. Apartmana girdim ve asansörü es geçip merdivene yöneldim.

Kapımın önüne geldiğimde titreyen ellerimle çantamdan anahtarımı çıkardım. Kapıyı açıp içeri geçtim ve ardımdan kapıyı sert bir şekilde kapattım.

Mutfağa baktığımda Hande'yi göremedim. Evde de kimse yok gibiydi. Salona geçtim, masanın üzerinde bir kağıt vardı.

Kağıdı elime aldım. Üzerinde Hande'nin güzel el yazısıyla "Çocukları parka götüreceğim, bir veya iki saate geliriz." yazıyordu.

Kağıdı tekrar masaya bıraktım ve çantamı koltuğun üzerine attım. Odama geçip, telefonumu şifonyerin üzerine koydum. Yatağını içine geçtim ve yorganımı kafama kadar çektim.

Hıçkırık sesim odayı doldururken, derin bir nefes aldım. Şifonyerin üzerindeki telefonumdan gelen bildirim ve zil sesi odayı dolduruyordu.

Kim arıyorsa, bu beş olmuştu. Beş kez aramıştı ve açmamıştım. Artık bırakmalıydı.

Bildirim sesi hâlâ kulaklarıma doluyordu. Ben ise gözyaşlarımı engellemeye çalışıyordum.

Sekiz yıldır neredeyse oraya gitmeliydi. Bir anda tekrar hayatıma giremezdi. Ayberk, lise arkadaşım beni nasıl bıraktıysa yine öyle bırakmalıydı.

Kaç dakika, saat orda öyle durdum bilmiyorum. Belki iki dakika, belki iki saat. Hiç bilmiyordum. Gözlerimi açtığımda, sanki uzun zamandır uyuyormuş gibi hissediyordum.

Birkaç saniye öyle durdum. Başım çatlayacak derecede ağrıyordu.

Kendimi daha iyi hissettiğimde, yorganımı üzerimden çektim ve yatakta doğruldum. Birkaç saniye öylece durduktan sonra ayağa kalktım.

Başımın döndüğünü hissettiğimde, şifonyere tutundum. Kendimi daha iyi hissedene kadar bir süre öyle durdum.

Şifonyeri bırakıp, odadan çıktım ve tuvalete girdim. Soğuk suyu açıp birkaç kez yüzüme vurdum.

Havlu yardımıyla yüzümü kuruladım ve aynadan kendime baktım. Göz altlarım şişmiş, saçlarım dağılmıştı. Burnumun ucu tamamen kızarmıştı.

Banyodan çıktığımda kapıda beni bekleyen Hande'yi görmeyi beklemiyordum. O en son çocuklarla parka gitmemiş miydi?

Hande yüzüme bir süre baktı, yavaş yavaş kaşları çatıldı.

"Bu hâlin ne senin?"

"Hande hâlimi boşver. Saat kaç?"

Hâlâ kaşları çatıkken, kol saatinin olduğu bileğini kaldırdı ve saate baktı.

"Saat beş. Neden sordun?"

"Ney?"

"Beş. Ben geldiğimde uyuyordun, bende kaldırmak istemedim. Bir şey olmuş belli."

"Yok yok hayır, bir şey olmadı. Ben biraz daha uzanacağım, yorucu bir gündü. Gelirim birazdan yanına."

Kafasını salladı.

"İnanmadım pek. Sonra yanıma gelip ne olduğunu anlatacaksın ama."

Onaylayarak kafamı salladım ve hızlı bir şekilde odama doğru yürümeye başladım.

Tekrar odama geçtim ve yatağa oturdum. İçime derin bir nefes çekip, telefonu elime alıp açtım.

Gelen bildirim ve aramalarla gözlerim büyüdü.

Özgür'den gelen 38 arama ve 78 mesaj vardı.

Ayberk ise 21 kere aramış, 53 mesaj atmıştı.

Ve Hande'den gelen 2 arama vardı. Bunlar, büyük ihtimalle eve gelmeden önce olan aramalardı.

İlk önce Özgür'ün mesajlarına girdim. Ayberk'in mesajlarına şimdilik bakmak istemiyordum.

Tabii ki hepsine bakmayacaktım, birkaçına göz gezdirecektim o kadar.

Kocam: Nasılsın (14.24)

Kocam: Beyza bir şey mi oldu (14.33)

Kocam: İnternetinde açık aslında (14.34)

Kocam: Of Beyza of

Kocam: Arkadaşın aradı senin telefonundan az önce, uyuyormuşsun (16.29)

Kocam: Çok korktum az kalsın evine oradaki askerlerden birini gönderecektim (16.30)

Kocam: İyi uykular (16.30)

Siz: Endişelendirdiğim için özür dilerim, bir sorun yok

Özgür'le olan mesajlaşmamızdan çıkıp hiç istemesem de Ayberk ile olan konuşmamıza girdim.

Ayberk bey: Beyza (14.15)

Ayberk bey: Beyza lütfen konuşalım (14.55)

Ayberk bey: Bir sorun mu var (15.37)

Ayberk bey: Umarım iyisindir (15.37)

Daha fazlası da vardı ama ben sadece bazı mesajlarına göz attım.

Ona cevap vermedim, görüldü atıp sohbetten çıktım. Telefonu tekrar şifonyerin üzerine koydum ve yatakta uzandım.

Psikolojik olarak yorucu bir gündü.

Eveettt bir bölümün daha sonuna geldik.

Şimdi birkaç açıklama yapacağım. Beyza, kendisinin de dediği gibi her duyguyu abartan biri. Üzüntüyü abartıyor, mutluluğu abartıyor, aşkı abartıyor. Yani bu kadar üzülmesi normal. Çünkü yapısında her şeyi abartmak var.

Ayrıca sekiz yıldır görmediğiniz ve çok değer verdiğiniz arkadaşınız sizin bir anda karşınıza çıksa bence sizde üzülürdünüz, bende üzülürdüm şahsen.

Bu yüzden Beyza'nın bu kadar üzülmesi benim açımdan gayet normal.

İnstagram: hasan.bunlar.ciddimi
Tiktok: bcywattpad

Komutan | Texting Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin