屮 двадцать три 屮

247 41 9
                                    

Finale az kaldı desem beni döver misiniz?

Kontrol etmeden atıyorum.

...

Kutunun içindeki cips paketlerini önündeki raflara dizerken gözü sürekli kasanın üstünde duran duvar saatine kayıyordu. Bugün, diğer günlere bakarak daha rahat geçmişti ve pek yorulmamıştı. İşten çıkma saatti yaklaşmış olsa bile kendini bir sekiz saat daha çalışabilecekmiş gibi enerjik hissediyordu. Bugün görüşmesi gereken biri olmasaydı ekstra çalışmak için patronuyla konuşabilirdi fakat, bir aydır ertelediği o görüşme bugün gerçekleşecekti.

En son yüzüne doğru bağırdığı ve tükürdüğü abisi ile buluşacaktı. Canı hiç mi hiç istemese de Valeri'nin hatırı ve söyleyeceklerini merak ettiğinden bir süre onu evden kendi elleriyle atanın yanına gidecekti. Valeri'yi bile bu kadar etkilemişse dedikleri, ciddi şeyler olmalıydı. 

Sıkıntılı bir nefesi dışarı verip işine geri döndü. Evde görüşmek için sözleşmişlerdi. Valeri ve Viktor da evde olacaktı, mavi gözlü onu yalnız bırakmayacağını bin kere söylemişti. İkisinin tek başlarına buluşup konuşması seçenek bile olamazdı, Xin'in sağı solu belli olmuyordu.

Jungkook ilk başta abisine evine sokmak istemese de, el mahkum kendisinden isteneli kabul etmişti. Zaten en mantıklı olan Jungkook'un rahat edebileceği ve koruma altında olacağı bir yerde buluşmaktı.

Cipslerle işi bittiğinde kolileri katlayıp arka taraftaki çöplere attı. Geri döndüğünde patronu tuvalete gideceğini söylemiş ve kasayla bir süre ilgilenmesi için tembihlemişti. Kasanın önüne geçip oturduğunda ayaklarındaki ağrıyı yeni yeni fark ediyordu. Her ne kadar enerjik hissederse hissetsin, vücudu hala bu çalışma temposuna alışma sürecindeydi.

Elleriyle baldırlarına masaj yaptığı sırada marketin içine birinin girmesiyle kafasını kaldırıp gelene baktı. İçeri neredeyse sürüne sürüne giren bedenle kaşları çatılırken, yerinde dikleşti. "Hoş geldiniz." Amacı bir tepki alıp içinde yeşermeye başlayan tedirginliği biraz da olsa yok etmekti. Fakat içeri giren kişi ona cevap vermek şöyle dursun, kan toplamış gözleri odağını bile bulamıyor gibiydi.

Jungkook olası bir hırsızlık için yerinden yavaşça kalktı. Sonuçta eğer kasa başındayken marketten bir şey çalınır veya zarar gelirse parası kendi cebinden çıkardı. Tam bir adım atmıştı ki, kanlı gözler kendine döndü. Çakılmış gibi yerinde öylece kalırken Jungkook bu tür halde birilerini daha önceden görmüş gibi hissediyordu. Yüz ifadesi ve ağzının kenarından hafifçe belli olan beyaz köpük midesinin kasılmasına neden oluyordu.

Yirmilerinde olan beden tam ağzını açmış bir şey söyleyecek gibi olmuştu ki gözleri geriye gitmiş ve adımını attığı an yere düşmüştü. Jungkook birkaç saniye yerinde kıpırdamadan dursa da, refleks olarak gencin yanına gitmişti. "Beyefendi iyi misiniz?" diye sordu, yerde baygınca duran bedeni omuzlarından tutup sırtüstü çevirmeye çalışırken.

Hiçbir şekilde tepki vermeyen bedenle panik olmaya başlarken tuvaletlerin bulunduğu yere bakmıştı. Patronu hala çıkmamıştı, yardım da isteyemiyordu. Aklına gencin nabzını kontrol etmek gelince parmaklarını şah damarının üstüne koydu ve saydı. Ambulans çağırmak için cebinden telefonunu çıkarırken hala sayıyordu, nabzı çok yavaştı.

Tam telefonu kulağına koymuştu ki, can verecek gibi duran bedenin birdenbire canlanıp üzerine atlamasıyla neye uğradığını şaşırmıştı. Bedeni yere düşerken üstüne çıkan beden insan dışı bir güçle kafasını tutuyordu. Jungkook çırpınırken bir yandan da bağırıyordu ama yardımını kimse duymuyor gibiydi.

Gözleriyle üstündeki bedenin suratına baktığında daha bir şoka girdi. Genç oğlan yüzünü buruşturmuş, gözlerinden boncuk boncuk dökülen göz yaşlarıyla ona bakıyordu. "Özür dilerim." diye fısıldadı, neredeyse duyulamayacak bir sesle. Kendinden geçmiş bir hali vardı. 

Cursed Doll 屮JiKookWhere stories live. Discover now