屮 двадцать четыре 屮

267 38 4
                                    

Bölümleri finale kadar çok uzun tutmamaya karar verdim. Orta uzunlukta olacak. O yüzden yavaş yavaş okuyun.

Kontrol etmeden atıyorum.

...

Elindeki telefonu kulağından çekip sinirle koltuğun üstüne attı ve birkaç dakikada yaptığı gibi duvardaki saate baktı. Valeri kardeşinin bu telaşlı haline bakarken, kendisi daha da telaş oluyordu. Jungkook gelmesi gereken saati geçeli neredeyse üç saat oluyordu ve telefonunu da açmıyordu. Belki işi çıkmıştır diyerekten ilk saatler pek kafaya takmamıştı ama telefonunu da açmayınca bir şeylerin ters gittiğini hissetmişti. Valeri'yi arayıp durumu söylediğinde de abisi hiç düşünmeden patronundan acil bir durum niyetine izin almış ve işten çıkmıştı.

Viktor ayakta durmuş sol ayağını stresten yere vururken aklından geçen onca senaryo kafasını iyice allak bullak etmişti. "Abi." dedi, sesi düşündükçe boğuklaşan bir sesle. "Xin denen piçle bizde buluşmak için anlaştılar ama ortada ne Jungkook ne de o var. Kapıya bile gelmedi."

Valeri bu ihtimali düşünmüş olsa bile başkasının ağzından duyunca kafasına daha da yatmıştı. Xin ona bir şey yapar mıydı? Onca konuşmadan sonra ihtimal vermese de bir tarafı 'yapar' diye bağırıyordu. O tarafını dinledikçe ise kendini suçlu hissetmekten alı koyamıyordu, sonuçta ikilinin konuşması için Jungkook'u ikna etmeye çalışan kendisiydi.

Omuzlarına binen yük ağırlığını arttırmaya başladığında derin bir nefes alıp sakinleşmeye çalıştı. Şu an kendisini suçlamanın vakti değildi, öncelik Jungkook'u bulmaktı. Ne olacaksa, neler hissedilecekse ondan sonra olacaktı.

Bir sağa bir sola yürüyen Viktor kapının çalmasıyla bir saniye bile harcamadan kapıya koştu. Hızla açtığı kapının önünde gördüğü yüz içini rahatlatmazken sıkıntılı bir nefes aldı. Mikael, önünde dağılmış gibi duran adama kısa bir bakış atıp elinde tuttuğu sırt çantasını kaldırdığında Viktor'un gözleri irileşti ve hışımla çantayı eline aldı.

"Nerede buldun bunu?" derken içeriye geçmiş, çantanın içindekilere bakıyordu. Kalbi güm güm atarken ön cepteki telefon eline geçtiğinde gözlerini kapattı. Demek ona ulaşamamalarının asıl sebebi, telefonun Jungkook'un üzerinde bile olmamasıydı. 

"Binanın önündeydi." dedi Mikael içeri geçip. Valeri onu gördüğünde kaşlarını çatarak yerinden kalktı. "Seni tam iki saat önce çağırdım. Neden şimdi geliyorsun?" dediğinde Mikael ona boş bir attı. "Her çağırdığında uşağın gibi ayağına mı gelmemi bekliyorsun?" 

Mikael'in bu ters cevapları ve yüzündeki sert ifade onunla ilgili bazı şeylerin ters gittiğini gösterse de Valeri bunu göremeyecek kadar telaşlıydı o an. Birkaç adımda Mikael'in önünde durdu ve yakalarını tuttu. "Bana bak." diye başladı sözüne. "Sırf keyfin yüzünden Jungkook'un başına bir şey geldiğiyse seni gebertirim. Duydun mu beni?!" 

Mikael, Valeri'nin bağırışlarını umursamamış bir şekilde öylece dururken onun da suratında sinirli bir ifade vardı. Kızıl kafalı gözünün kenarıyla Viktor'un dış kapıdan çıkmak için hareketlendiğini gördüğünde tuttuğu yakayı sertçe savurup koşarak kardeşinin kolundan tuttu. "Nereye gidiyorsun?"

Viktor yerinde birkaç saniye durup sakinleşmeye çalıştı. "Nereye mi?" dedi, neredeyse gülercesine. Kafasını abisine döndürdüğünde Valeri kardeşinin dolan gözleriyle dumura uğramışa döndü. "Sırf sen 'dur, bekle' dediğinin için bunca zaman burada durdum. Bu piç gelip bana çantasını binanın önünde bulduğunu söylüyor, sen de bana nereye gidiyorsun diye soruyorsun?" Kolunu bir hışımla çekti, gözleri ona bakan ikili arasında gidip geliyordu.

Cursed Doll 屮JiKookWhere stories live. Discover now