4. KORUCU

2K 169 47
                                    

Bu bölümden itibaren 1. tekile geçiş yapıyoruz :)

Buz kesen ellerimi ovuştursam da donukluk hissi geçmedi

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Buz kesen ellerimi ovuştursam da donukluk hissi geçmedi.

Saatlerdir bu durumdaydım. Yan koltuğumda oturan Mehmet amcanın iç acıtan sesi ve gelecekteki öğrencilerimin sessiz yaşları altında ağzımı bir şeyler demek için açmak istesem de yapamadım.

Çok değil o olaydan bir saat önce Semih'e böyle bir şey olmasının mümkün olmadığını ve iç işleri bakanının ne dediğini söylemiştim fakat yanılmıştım.

Ne diye bu kadar güven verici konuşmuştum ki?

Kırmızı gözlerle bir kez daha telefonumu açtım ve beş dakika önce mesajlaştığım Erkan'a baktım.

Erkan: Sana geri dönmeni söyledim salak. Canın mesleğinden daha değerli!

Nedim: Erkan sen salak mısın? İstanbul'da da olabilirdi bu ne yapayım? Yolun ortasında mı ineyim? Sanki savaş alanına gidiyormuşum gibi davranma! Annem ağlayıp durdu zaten, sakın gösterme o haberleri ha.

Erkan: Deli ediyorsun beni.

Erkan: Ya otobüsün önünü teröristler keserse?

Nedim: O zaman suyuna gideceğim Erkan.

Erkan: Öğretmenleri sevmezler! Hangi terörist bilim irfan öğreteni sever ki! Lan haberleri biliyoruz! Bir sürü öğretmen şehit edildi! Kafayı yiyeceğim!

Mesajları okurken dudağımı ısırdım. Üniversitede derslerime çalışırken bazen bu tür haberler önüme düşerdi.

Şehit olan öğretmenler.

Asla onlardan biri olacağına dair bir ihtimal vermiyordum. Şimdiye kadar.

Nedim: Bir şey olmayacak. Askerler bizimle.

Erkan: Eğer bizimleyseler o öğretmenler nasıl öldü?

Doğru düzgün cevap veremediğim için geçiştirmiştim. Onlar tanrı değildi o yüzden bizim can güvenliğimiz hiçbir zaman kesin olamayacaktı.

Sonunda susturabilmiştim. Şuan gece yarısını çoktan geçtiği için annemle babam horul horul uyuyor olmalıydı. Sabah göreceklerdi haberleri. O yüzden rahattım. Şu durumda onlara ne cevap vereceğimi düşünmek istemiyordum.

"Bir saat kaldı." diye mırıldandı önümde oturan adam. "Eve geliyorum. Az kaldı. Evden çıkmayın."

Bingöl büyük bir şehir değildi o yüzden bir yerde bu tür bir olay oldu mu bütün şehir etkilenirdi. En uzak kısımda olsalar bile. Şoför sola kırdı ve hızla ilerlemeye devam etti. Uykusuzluktan ağrıyan gözlerimle tabelayı seçebildim. Bingöl yazıyordu.

Bir saatten bile az kalmıştı.

İpek gömleğime daha çok sarılırken yorgun gözlerimi dışarı dikerek başını cama yasladım. Hafifçe seyiren yağmura bakarken uykusuz gözlerim kapanmak için yalvarıyordu ancak direndim. Deli gibi yorgun olsam da bilincimi yitirecek zamanda değildim. Zaten otobüste öyle bir panik havası vardı ki bir kişi bile uyumuyordu. Herkes kısıkça birbirlerine bir şeyler mırıldanıyordu. Onların suratını izleyince gördüğüm ilk şey endişe oluyordu.

KARA GECENİN GÜNÜ AYMAZ | bxbWhere stories live. Discover now