11. OTUZ SANİYE

1.7K 168 172
                                    

Önceki bölümü atlamayınız!!

Giysilerimi temiz bir poşete geçirirken kalbim güm güm atıyordu. Poşetin ağzını kapatırken aynaya baktım.

Teklifini kabul etmiştim. Zaten naz yapıp 'Yok ya olmaz' triplerine girecek durumda da değildim. Eğer duş alabilirsem daha iyi hissedecektim en azından. Artık takıntı olmuştu.

Yine de kabul ettiğim an garip bir pişmanlık içime yayılmıştı. İki üç haftadır tanıdığım adamın evinde duş almak güvenli hissettirmiyordu. Bir de utanıyordum...

Neyse, bunu geride bırakmam gerekiyordu.

Poşeti daha da kapatırken aynadan kendime bakarak dağınık saçlarımı düzelttim. Ne kadar düzeltsem de eski haline geri dönünce ofladım. Kızarık gözlerim hala kendisini belli ediyordu. Midem kasılınca kolumu belime sardım. Gerginlikten midemi bozmadım umarım.

"Oyalandığım yeter..." derken beş dakikadan fazladır odamda durduğumu fark ettim. Islak ıslak beni bekliyordu adam! Panikle terliklerimi ayağıma geçirirken, "Sakin ol sakin..." diyerek kendimi telkin ettim ve aniden kapalı kapımı açtım. İhsan hemen karşı duvara yaslanmış beni bekliyordu.

Nasıl agresiflikle açtıysam artık irkilerek bana baktı. Göz göze kaldığımız birkaç saniye sonra, "Aldın mı?" diye soran adama yutkunarak bakıp kafamı bir aşağıya bir yukarıya doğru sallayarak cevap verdim. Almıştım tabi her şeyi... giysilerim tamdı.

"İyi gidelim o zaman." derken bir elini cebine sokmuş ve sallamıştı. Anahtar sesi kulağıma geldi. Kontrol etmişti galiba. Bir de anahtarını unuttuğunu düşündüm de... İkimiz de giremezdik evine. Komik olurdu.

Gülesim geldiği için zar zor tuttum kendimi.

Ev terliğini kenara koyarken o da ıslak terliğini kenara bırakmıştı. Resmen içinden geçilmiş terliğe yandan bir bakış atarken kurtarılıp kurtarılamayacağını kestirmeye çalıştım. Belki atardım çöpe, bilemedim.

Dışarı bakkal falan için aldığım terliği ayağıma geçirirken o da plastik terliğini giyip bir elinde tamirci kutusu diğer eli cebinde hafif ıslık çalarak yukarı çıkmaya başladı. Elimde poşetle bir an arkasından baktım. Yatıya giden minik çocuklar gibi hissediyordum. Elimde poşet falan... Neyse.

Aramızı açmadan koştur koştur arkasından tırmandım. Çok merdiven yoktu neyse ki. Anahtarla paslı kapının kilidini açarken, "Aynı yerde banyo." diye mırıldandı. O anda kapıyı açmış, terliğini kenara bırakıp içeri girmişti.  "Ben şu kutuyu balkona bırakacağım. Bekleme beni." derken arkasını dönüp bana bakmıştı. Islak yüzüne ve üstüne bakarken kafamla onayladım onu. Ağzımı dikmişlerdi sanki.

Konuşamıyordum işte.

İhsan kısa bir an suratımı inceledi. Sonra kafasını iki yana sallayıp bir şeyler mırıldanarak balkon kısmına doğru yürümeye başladı. Ne demişti o?

Merakla arkasından bakarken kapıyı arkamdan kapattım.

İhsan'ın evindeydim.

İlk gözüme çarpan şey sadelikti.

Hemen kenarda ayakkabı dolabı vardı ve tahtadandı.  Eski türdü. İki tane mont asılıydı. Biri koruculara ait olan montken diğeri sivillerin giydiği basit siyah montlardandı. Aşağıda dışarıda duran iki tane bot ve bir tane ayakkabı vardı. Botlar aynıydı. Korucu botları. Diğeri ise rugan ayakkabılardandı. Resmi yerlerde giyilebilecek gibi duruyordu. Ayakkabılar bir an gözüme fazla büyük geldi. Gerçi boyu da uzundu adamın. Ayağının büyük olması şaşırtmazdı. 

KARA GECENİN GÜNÜ AYMAZ | bxbWhere stories live. Discover now