16. YEMEK

1.4K 181 135
                                    

Hafta sonu tatillerini seviyordum. Binanın arka tarafındaki küçük balkona koyduğum sandalyede oturup kitabımı okurken rahatladığımı hissettim.

Efe ile tanışmamın üstünden dört gün geçmişti. Bu sürede bir takım olaylar yaşamıştım. Müdürle yine takışmıştık. Bu sefer konu kılık kıyafetimdi. Evet, yanlış duymadınız. Giyindiğim kıyafetler çocukları kötü etkileyebilirmiş. Fazla pahalı duruyormuş bazı şeyler. Ayrıca ipek gömleğim hafiften içimi gösteriyormuş -bu mümkün değildi- ayrıca kendime fazla bakmam çocuklarda yanlış etkiler uyandırabilirmiş.

Sinirle kaşlarımı çatarken aklıma o anlar geldi yine.

Saim bey sinirle bana bakarken okuldan çıkan öğrencilere göz ucuyla baktı. Kaşlarım daha da çatılırken elinde test kitabıyla arkamda dikilen öğrencilere, "Siz yarın gelin." diye mırıldandım. Öğrencilerime verebileceğim en iyi gülümsemeyi verirken ellerim yumruk olmuştu. Sinirim tepeme çıkacaktı yine. Hissediyordum. Arkamdaki hafif kilolu adam benim tepemi attırıyordu.

"İyi günler hocam." diyerek yanımdan ayrılan çocuklar gitmeden korkak bakışlarını müdüre dikmişlerdi. Bu iki haftada anladığım diğer şeylerden biri de müdürle öğrenciler arasında harika bir ilişki yoktu. Üst alt ilişkisi hakimdi ve çekiniyorlardı.

Eğitimci olmadığını düşünmeye başlamıştım artık bu adamın. Nasıl müdür olduğunu araştırmak istiyordum ancak eski gücüm yoktu bende. Soyadımı kullanamazdım. Normalde eğitim müdürlüğüne uğramadan dahi onlardan bilgi alabilecek konumdaydım. Şimdi basit bir hocaydım.

Sıkıntılı bir nefes verirken, "Nedim hocam, bir odamda konuşalım isterseniz." diyerek yol gösteren adama baktım. Kafamla onu onaylamak dışında bir şey yapamadım. Kasıntı kasıntı odasına girerken arkama bir göz attım. Okul boşalmıştı yine. Sinirli yüzümü gevşetmeye çalışırken içeri girdim ve kapıyı arkamdan kapattım.

Müdür sandalyesine otururken artık kibar olmayı bırakmıştım. "Sizin benimle bir sorununuz mu var Saim bey?" derken ellerimi iki yana açmış ve sorgulayarak ona bakmıştım. Saim'in kaşları anında çatıldı. Gözlüğünü çıkarırken, "Nedim Bey!" dedi uyarırcasına. "Bu nasıl üslup! Haddinizi bilin!"

"Asıl sizin konuşmalarınızda sıkıntı var? Öğrencilerimin yanında yaptığını tavırlar ve imalar da neydi öyle?" derken sinirle masasına yaklaşmış ve elimi masaya dayamıştım. "Ben bir öğretmenim! Bunu unutup duruyorsunuz!"

"Öğretmen gibi giyinin o zaman!" dedi Saim kıpkırmızı bir yüzle. Sinirden alnındaki damarlar belirginleşmişti. Şokla adama baktım. Üstüme bir bakış attım. Gayet normaldi!

"Bu kıyafetler hem aşırı havada duruyor hem de garip!" derken yüzünü buruşturarak boydan boya beni süzmüştü. İrkilirken birkaç adım geriledim. Neyim varmış üstümün? O kadar garip bir zihniyeti vardı ki her saniye daha da şaşırıyordum. "Neyi garip yahu? Gömlek pantolon işte!" diyerek kendimi göstererek savunmaya çalıştım. Kötü hissettirmekte üstüne yoktu.

"İşlemeli gömlek. Bir de iç gösteriyor bazıları. Zengin işi..." derken burun kıvırmıştı. Adamın kolundaki saat rolex'tendi ya. Asıl zengin takılan oydu! Benim gömleğim sadece 400 liraydı. Aşırı uçuk bile değildi.  Ayrıca bir tanesi bile iç göstermiyordu. Ruh hastası herif. "Zengin işi değil. Ve bir tane bile iç gösteren gömleğim yok. İftira atmayın." dedim sinirle ona bakarken. Elimi sarı saçlarıma atıp geriye taradım. Terletmişti beni. "İşlemeli olması nasıl sıkıntı onu da anlayamadım ama neyse!"

"Siz çok iyi biliyorsunuz! Buralarda sevilmez bu tür şeyler! Erkekler kendi tarzında giyinmeli kadınlar ise kendi tarzında! Nedim Bey, gözüme çok batıyorsunuz!"

KARA GECENİN GÜNÜ AYMAZ | bxbWhere stories live. Discover now