12.Bölüm-"Kalpkıran"

1.7K 114 171
                                    

Kulağımdaki kulaklıktan gelen müzik sesi yağmurun sesine karışmaya başlamıştı. Evden çıkarken yağmur yağacağını bilseydim çıkmazdım. Yağmura olan nefretimi göz ardı etmeye çalışarak yürüdüm sokak lambalarının aydınlattığı sokakta.

Notu okuduktan sonra kimse tek kelime etmemişti fakat ben o evde durduğum sürece birileri üzerime atlayacakmış gibiydi. Bunun Serra olacağından şüphem yoktu. Ayaz gittiğimi görmemişti, görmesi de gerekmiyordu.

Evime giden sokağa doğru döndüğüm an bir kol tarafından geriye çekildim. Kim olduğunu göremesemde, "Merhaba," diyen sesinden o olduğunu anlamıştım. Bu sabahki adamdı. Öfke bütün bedenimi ele geçirirken kulaklarımı çıkartarak dizimle kasığına vurdum. Yüzünü görmediğim çocuk acıyla bağırarak hafifçe geri çekildiği an ayağımı kaldırma fırsatı bulmuş ve tam göğsüne sert bir tekme atmıştım. Bu tekmeden sonra kolumu tutan eli gevşedi ve çocuk yere düştü.

Benimle oyun oynayan bu pisliği gebertecektim!

Yüzünü açmak için yanına doğru adımlarken ayağa kalkarak karşıma geçti. Bir eli göğsünü tutarken gülüşleri yağmur sesine karışarak gökyüzünde yankılandı. "Baya sertti."

"Kimsin? Neden bana oyun oynuyorsun?"

"Yaptıklarının bedelini ödüyorsun diyelim... Kim olduğumu asla öğrenmeyeceksin."

Yaptıklarım? Ben bedel ödeyecek hiçbir şey yapmamıştım. Yapmamıştım, değil mi?..

"Kimseye anlatmayacaktın ama Ayaz'a anlattın." Güldü. O nereden biliyordu? Yoksa bizi izlemiş miydi? "Gerçekleri öğrenmek istemiyor musun yoksa?"

"Sen nereden biliyorsun?"

"Gözlerinden." Aptal! Bu benim istediğim türden bir cevap değildi. "Sana son bir şans daha vereceğim, çocuk. Ama bu sefer tek bir kişiye bile anlatırsan gerçekler benimle mezara gider."

"Ne şansı?"

"Sana göndereceğim adrese gel. Tarihi ve saati sonra söylerim." Ona öylece bakarken arka arka yürümeye başladı. Birkaç adımdan sonra arkasını döndü fakat adım atmadan omzunun üzerinden bana baktı. "Bu tekmelerin bedelini sevdiklerin ödeyecek." Koşarak uzaklaştığında bir müddet arkasından baktım fakat hemen sonra polisi aramak için telefonumu çıkardım. Numarayı tuşlayıp arayınca saniyeler içinde telefon açılmıştı. Bir polis memurunun sesi kulaklarıma dolduğu an dudaklarımı araladım ama tek kelime edemedim.

Söylediği adrese gidersem beni öldürebilirdi, ama gerçekleri söyleme gibi bir ihtimali de vardı. Belkide sadece oyun oynuyordu fakat tereddüt ettim. Şuan Tolga içerdeyken attığım her adım onun geleceğiyle ilgiliydi. Telefon birkaç dakika sessiz kaldığım için kapandığında oflayarak geri cebime soktum. Ayaz... Bunları ona da anlatamazdım. Bizi izliyor olmalıydı, belkide üzerimde dinleme cihazı vardı. Eve gidince kıyafetlerimi kontrol etmeyi aklımda tutarak hızlıca yürüdüm. Her yerim sırılsıklam olmuştu, kelimenin tam anlamıyla donuyordum.

Işıkları açık olan evime girdiğimde yatağımın üzerinde uyuyan Işık'a bakarak rahat bir nefes aldım. Sessizce odama geçerek üzerimdeki ıslak kıyafetlerden kurtuldum ve hızlıca bütün kıyafetlerimi kontrol etmeye başladım. Ne kadar aradıysam da hiçbir şey yoktu. O hâlde tek bir seçenek kalıyordu, bu gece ağaç evde yalnız değildik.

Bunun verdiği gerginlik bedenimi titretirken kapıdan gelen sesle yerimde sıçradım. Gözlerim korkuyla her tarafta gezinirken iç çamaşırlarımla odamın ortasında öylece kalakalmıştım. Korku dört bir yanımı çevirmeye başlamıştı ve şuan tek umrumda olan şey Işık'tı. Saniyeler içinde kafamdan geçen binbir tane şey dışarıdan gelen sesle yok oldu.

Parmak Uçlarındaki YabancıWhere stories live. Discover now